Zeynep Karaca’nın Gövdesi Hakkında Konuşan Kelebek adlı kitabı Ketebe Yayınları etiketiyle okurla buluştu.
Daha önce şiirlerini Akatalpa, Edebistan, Şiir Versus ve Petroleus gibi dergilerde okuduğumuz Karaca, “Çocukluktan beri şiir yazıyorum ama bir gün bir esere dönüşmesini arzu etmek gibi güçlü bir duyguyu hiç taşımadım” diyor.
İlk eseriniz yayınlandığında neler hissettiniz?
Hislerimiz bende uzun bir konu. Bir şeyi hayatımızda bir an hissederiz ve etkisi kocaman bir zaman dilimine yayılır. Bunu açıklamak güç. Şöyle diyelim; açıkçası çocukluktan beri şiir yazıyorum ama bir gün bir esere dönüşmesini arzu etmek gibi güçlü bir duyguyu hiç taşımadım. Böyle şeyler insana sorumluluk yüklüyor, belki de biraz etiket ve bir konum. Buralara ait yaşamak da güç. Yine de insanın yazgısını temellendiren anlar oluyor. Bir sorumluluğu, somutlaştırdım şimdi onu hayat boyu savunma ve güçlendirme zamanı. Bu ve benzeri birçok duygu diyelim.
Kitabınızı elinize alınca ilk olarak ne yaptınız?
Sayfaları karıştırdım, birkaç şiirimi okudum. Şu şöyle olabilirdi buna daha başka yaklaşabilirdin gibi terzilik yaptım. Mesai arkadaşlarıma gösterdim. Tebrikler, geyikler falan.
Kitabınızı ilk kime imzaladınız?
Kitabı yayınevinden kendim aldım. İlk, dostum ve eski mesai arkadaşım Hatice Saka’ya imzaladım. İleri de çok değerlenecek şakamı yaptım. Sohbet ettik, sanırım bu kadar.
ANNEME ŞİİRLER YAZDIM
Yazmaya nasıl başladınız?
Sanırım dokuz yaşımda. Bir yıl önce annemi kaybetmiştim. Ona şiirler yazıyordum. Kaybı travma olarak bilinçsizce duyumsayan çocuğun bakışında neler olursa onlar vardı, o dizelerde de. Ama şöyle bir hatıram var yine o yıl, ilkokul üçüncü sınıf, okulda öğretmen bir şiir ödevi verdi. Melih Cevdet Anday’ın Çok Güzel Şey adlı şiirini taklit ederek bir şiir yazmamızı istedi. Ben de Yaşamak Çok Güzel Şey diye bir şiir yazdım. Hâlâ durur. Bu hikâyeden sonra da yazma süreci devam etti. Belirli yıl ve periyotlarla hep yazdım, eski defterler de durur. Ama sanırım ciddi bir uğraş olarak yazma deneyimim yirmili yaşlar. İlk örneklerini de “İzdiham” ve “edebistan.com” adlı sitelerde yayınlattım.
Gece mi yazarsınız, gündüz mü?
Değişiyor, belirli bir zaman, belirli bir an yok. Gece de yazıyorum gündüz de. Çaycıda otururken de yazıyorum, otobüste yolculuk yaparken de. Kafamdaki kurgusu bitikten sonra her an her şey olabiliyor.
Defter mi, bilgisayar mı?
Defter de değil, bilgisayar da. Telefon. Bilgisayara çok az yazmışımdır ama arada da bilgisayara yazıyorum. Yazım çirkin ve defterle uğraşamam. Sonra onu temize çekmek ömrümden ömür ister, canımdan can nağmesi gibi. O yüzden telefon en iyisi. Pratik ve her an ulaşılabilir. Ama bir kere telefonu değiştirirken yedeklememişim verileri, bütün şiirler gitti. Neyse ki; arkadaşlara yazıktan sonra göndermişim, tek tek toparladım ama birkaç şiir de kayboldu. Teknoloji hem nimet hem büyük sıkıntı.
Kaynak : İHA