Yalvaç’ta bulunan Men Askeneos Tapınağı, sahip olduğu arazileri, çalıştırdığı köleleri ve devletlerin arkasına almaya aldığı gücüyle antik çağın Vatikan Devleti gibiydi. Köpeklere ait mezarlar ve soğutucu kuyular ne anlatıyor?
Ay Tanrısı Men’e tapınılan Men Askeneos Tapınağı’nı antik çağın Vatikan Devleti olarak niteleyen Prof. Özhanlı, “1600 metre yüksekliğindeki dağın üzerine kurulmuş tapınak, geniş arazilere ve çok sayıda köleye sahipti ve günümüz Vatikan Devleti’ne benzer bir yapıya sahipti. Bölgenin hac merkezi olan tapınak, konumu itibariyle, kökleri Hellenistik dönem öncesine giden önemli bir dini merkezdir. Büyük ihtimalle, tapınak ve çevresindeki yerleşim, Seleukosların kolonileştirdiği kenten önce de vardı. Ancak, Hellenistik Dönem’de ve Roma Dönemi’nde askeri koloni olarak düzenlenmiş Antiokheia’da sert uygulanmış Hellenleştirme ve Romalılaştırma politikaları kentin erken dönem geçmişine kalın bir sis perdesi çekmiştir” ifadesini kullanıyor.
Ay Tanrısı Men inancının kökleri Hititlerden önceye uzanıyor ancak Tanrı’nın adı ve tarihi dahil tapınımın gizemler içeriyor ve Yalvaç’ta nasıl bu kadar güçlenebildiği de henüz bilinmiyor.
Çocuk İsa’yı Taşıyan Meryem Ana figürü dahil günümüz Hristiyanlık dinini pek çok konuda etkileyen Ay Tanrısı Men inancının, yerel bir dini inanç olarak ortaya çıkmış olmasına rağmen bulunduğu alanda Yunan İnançlarının önüne çıkmayı başardığını ve hatta Hıristiyanlık döneminde diğer pagan inançlar terk edilirken varlığını sürdürmeyi başardığına dikkat çeken Prof. Özhanlı, “Roma’nın İmparatorluk döneminde gelirleri ve yetkileri kısıtlansa da Men Kültü etkin olarak bölgede varlığını devam ettirmiştir. Hatta tapınak ve kutsal alan İmparator Diocletianus döneminde Hıristiyanlığa karşı Paganizmin yeniden güçlendirilmesi için pilot bölge olarak seçilmiştir. Tapınak, son pagan imparator Julianus öldürüldükten sonra bütün gücün kaybetmiş, Hristiyanlığın devletin resmi dini olmasıyla da yıkılmış ve malzemesi kilise yapımında kullanılmıştır” diyor.
Hıristiyanlık dininin en önemli hac merkezlerinden biri oldu
Prof. Dr. Mehmet Özhanlı, Ay Tanrısı Men inancının ardından Hristiyanlık inancının Roma’nın resmi dini olmasıyla hac ve piskoposluk merkezi ilan edilen Antiocheia kentinde çok sayıda Hristiyanlık dönemi eseri bulunduğunun altını çiziyor ve Aziz Paulus’un Hıristiyanlık inancını kurumlaştırırken kenttin gücünü kullanmasının önemini vurguluyor.
Yalvaç’a gelmenize değecek yapılar
Kitapta, Antiocheia kentinin mimaride Hippodamik olarak adlandılarılan Izgara Plan’ın en iyi şekilde kullanıldığı antik kentler arasında yer aldığını belirten Prof. Dr. Mehmet Özhanlı, “Hellenistik Dönemde Men Tapınağı’ndan; Roma Döneminde Pisidia’da kurulan askeri kolonilerin başkenti olmasıyla ve Hristiyanlık döneminde St. Paul’den dolayı büyük zenginlik yaşayan Antiocheia, M.Ö. 3. yüzyıldan M.S. 6. yüzyıla kadar büyük ve ihtişamlı bir kent olmuştur. Tarihi boyunca hac merkesi olmuş kenti bugün de sahip olduğu bazı yapılar, ziyaret için ayrıcalıklı kılıyor. “Yalvaç Müzesi’ndeki birbirinden ilginç tarihi eserlerle birlikte, dağın zirvesindeki Tanrı Men Tapınağı ve Kutsal Alanı, antik kentin en yüksek noktasına tamamen kayaya oyulmuş ve tamamı kayaya oyulmuş tek tapınak olan Augustus Tapınağı, kente 11 metre mesafeden su taşıyan Roma mühendisliğinin en güzel örneklerinden “tünel ve su kemerleri” İmparator Augustus’un yaptığı işlerin yazıldığı kitabelerden en kapsamlısı olan “Res Gestea Divi Augusti” Yazıtı ve en önemlisi “Aziz Paulus Kilisesi” Yalvaç’a gelmenize değecek yapılardır” diyor.
Hıristiyanlar neden köpek kurban ettiler?
Yalvaç’ı merak edenlerin ve görmek isteyenlere büyük yarar sağlayacak kitapta yer alan bilgilere göre; Antiocheia antik kentinde yapılan arkeoloji kazılarında ortaya çıkarılan iki ilginç mezar var. Mezarlar köpeklere ait:
“Mezarlardan ilki kentin anıtsal çeşmesine yakın bir yerdedir. Köpek, caddenin içerisine açılan etrafı taşlarla çevrelenmiş ve üzeri şişt taşları ile kapatılmış mezara, karnına saplanan uzun demir şişle gömülmüş ve etrafına cam bilezikler bırakılmıştır. Arkasında bir halka bulunan sivri uçlu demir şiş oldukça iyi korunmuştur. Diğer mezar ise kuzey caddesinin üstünde, doğuya bakan geniş bir “U” formunda ve duvar yüksekliği 1,5 metre olan bir yapının önündedir. Yapı caddenin batı kenarına yakındır ve içinde yekpare taştan oyulmuş bir tekne görülmektedir. Kazılarda yapıya bağlantılı açığa çıkarılan pişmiş toprak künkler, bu yapının bir çeşme binası olduğunu kanıtlamıştır. Mezar bu yapının önüne, caddenin üzerine yapılmıştır. Başının ve patilerinin altına düzgün tuğlalar yerleştirilmiş olan köpek, itina ile gömülmüş ve yanına metal bileziklerden hediyeler konmuştur”
Pagan inançlarına göre Tanrıça Hekate’nin kutsal hayvanı olan köpek, insanlar zorda kaldığında, salgın hastalıklardan, savaş ve diğer felaketlerden kurtulmak istediklerinde kurban edilen bir hayvandı.
Mezarlar Müslüman Arap akınlarının yoğunlaştığı M.Ö. 8 yüzyıl ve sonrasına tarihleniyor. Bu da köpeklerin Müslüman Arap ordularından kenti kurtarmak için kurban edilmiş olduklarını gösteriyor. Ancak kent halkı o günlerde Hristiyanlaştırılmıştı ve Hristiyanlığın erken dönemlerinde köpek mekruh sayılan hayvanlar arasındaydı! Peki Hıristiyanlar neden köpek kurban etmişlerdi.
Prof. Dr. Mehmet Özhanlı’ya göre; “Başlarına gelen felaketten kurtulmak için her yolu deneyen halk, çaresizce daha önce batıl gördüğü eski geleneklerden olan ‘köpek kurbanı’ ritüelini yapmaya mecbur kalmıştı. Demir şile öldürülmüş ve kentin ana caddesi üzerine gömülmüş olan bu köpekler, yoğunlaşan Arap akınlarına karşı çaresi kalan halkın bir kurtuluş umudu olarak kurban edilmişlerdir”…
Ölüm kuyularına dönüşen soğutucular!
Kitapta yer alan pek çok ilginç ayrıntıdan bir de “soğutucu kuyular”. Antik kentteki dükkan ve evlerde çok sayıda “torba” formunda 1.5 -2 metre derinliğinde tuğlalarla örülmüş kuyular bulundu. Üstü geniş bir tuğla ile kapatılan kuyular, peynir ve benzeri gıdaları korumak için günümüzdeki buzdolapları gibi kullanılıyorlardı. Ancak bu kuyularda çok sayıda insan iskeleti bulundu ve bunların tamamı öldürülmüştü. Antropolojik araştırmalar mezarlarda bulunan 20 iskeletin de meçhul kişilerde öldürüldükten sonra kuyulara atıldığı anlaşıldı. Cesetlerin kuyulara atıldıktan sonra, cinayetlerin faili meçhul kalması için üzerlerinin taş atılarak örtüldüğü anlaşılıyor….
Kaynak : İHA