Modern zaman çıkmazından kendisine boşluklar bulup gelenekte soluklanan şair, geçmişten ve geçmiştekilerden de alır intikamını. Sesini borçlu olduğuna duyduğu yoğun hissiyat “babayı öldürmek” mitiyle birleşir gibidir.
“Özgürlük özellikle de şairler için baştan çıkartıcıdır.”
Paul Valéry
Modern zamanların sıkışmışlığında edebiyatın serin ve ferah kıyılarına sığınmak, limanlarında soluklanıp bir önceki geminin ilhamıyla yeniden hayata dair güzellikler yakalamak bu devrin şairlerinin tutunduğu bir dal. Bu zamanın şairi mengeneden sıyrılıp kendisine zamanın ötesinde bir durak bulabilen, okuyucusunu her seferinde yeni bir binekle başka diyarlarda gezdirebilen gezgin gibidir.
Ömer Fatih Andı’nın Ketebe Yayınları’ndan çıkan “Şark Köşesi” de bu seferlerden birinde bize eşlik ediyor. Bu seferin devamı olacağına inancımızı şiirinin temellerinden alıyoruz. Kitapta şairin kaleminden çıkan yirmi bir şiir yer alıyor, genel hatlarıyla geleneğin ve medeniyetin referansında ruhu geçmişte bedeni bugünde somutlaşmış şiirler olduğunu söylemek mümkün. Kitaba adını veren “Şark Köşesi” hem bir ironiyle bizleri karşılıyor hem de bir yerde okuyucuya kendisi hakkında ipuçları sunuyor. “Şark Köşesi” ismi şahsî olarak kitabın genel hikmetini ortaya koyuyor. İşin bir de okuyucuya sundukları noktası var. Kitap boyunca şairi, tepenizden uçan bir kuş gibi tarihin başından beri sizi izliyor ve tüm bu yaşananların dışında size aksaklıklardan fısıltılar sunuyor hissiyle karşılıyorsunuz. “Tarihin başından beri” dememin sebebi geleneğin akışkan nehrinde nehrin başını tutanlardan haberdar bir şairin, zamanın akışına şiiriyle ve sesiyle sağladığı katkıdan söz etmektir. Kitapta yer alan “Atik Valide’den İnen Sokakta” şiiri işte bu nehrin başındaki şairlerden birinden, Yahya Kemal’den mülhem, adeta ona nazire ve ona telmihlerle dökülmüş bir şiirdir. Ömer Fatih Andı’nın bu şiirine imgesel motiflerle bezenmiş nazire yolculuğuna modern bir zamanda soluklanılacak bir liman gibi bakabiliyoruz. Bu yolculuğu önce Yahya Kemal’den okuduğumuz, sonra Ömer Fatih Andı’dan okuduğumuz şiirle takip edebiliyoruz. Üstelik bu sefer keskin maksatları olan ve gökyüzünden bizlere bakıp “yüzyıldır ırmakların sesinde” uyuyuşumuza dair sözleriyle bize ses veren bir şair var. Oruçlar artık, iftarları toprak altında açılacak geri dönüşlere gebedir.
Modern zaman çıkmazından kendisine boşluklar bulup gelenekte soluklanan şair, geçmişten ve geçmiştekilerden de alır intikamını. Sesini borçlu olduğuna duyduğu yoğun hissiyat “babayı öldürmek” mitiyle birleşir gibidir. Bir şairin gelenek nehrinin kıyısında, nehrin başına doğru seslenişini okuruz: “sesinize özendim kurtulsun diye günüm/ günümü siz bitirdiniz güneş nerededir/ kimin bahçesindedir” Günü kurtarmanın derdinde, güneşinden mahrum bırakılmış plaza insanlarına da elinde kitaplarıyla Atik Valide sokaklarındaki serkeş şairlere de ses olur gibidir. Tüm bu imgeleriyle ve metaforlarıyla Türk şiirinin geldiği yere imleçler koyan genç şairler iyi ki var. Bizleri şiire ve şiirsel eleştiriye inandırmak büyük bir sorumluluktur. Genç şairin omzundaki sorumlulukların bilinciyle seferine devam etmesi umuduyla…
Kaynak : İHA