Özbekistan’ın birçok şehri birbirine coğrafi olarak yakın olsa da kendine özgü tarihe sahiptir. Kadim medeniyet merkezlerinden biri olan Hokand, mimarlık tarihi açısından bölgenin en görkemli mimari anıtlarından biridir.
Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak Star Açık Görüş görüş için kaleme aldığı yazıda Semerkand, Buhara, Hive gibi kadim medeniyet merkezlerinden biri olan Hokand’ı işledi.
İşte Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak’ın “Bir medeniyet merkezi: Hokand-ı Latif” başlıklı yazısı;
En az 2 bin yıllık bir tarihi birikime sahip Hokand, yüzyıllardır ilim, kültür, sanat, edebiyat ve ticaret merkezlerinden biri olarak öne çıkan bir kenttir. Geleneksel İpek Yolu üzerinde, tarihi ve kültürel değerler yanında zengin gastronomik değerleriyle dikkat çeken kenti ziyaret etmenin tam zamanıdır. Hüdayar Han Sarayı, Orta Asya şehirlerinde göreceğiniz en ışıltılı saraylardan biridir. Saraya uzaktan baktığınızda içinde masal prens ve prenseslerinin neşeyle dolaştığını düşünmeye başlarsınız. Ancak 19. yüzyılın son çeyreğinde kenti işgal eden Ruslar sarayın içinde buldukları her şeyi oradan alıp götürmüşlerdir.
Orta Asya’nın kalbinde yer alan Özbekistan kadim bir medeniyet merkezidir. Özbekistan’ın birçok şehri birbirine coğrafi olarak yakın olsa da farklı özelliklere ve kendine özgü tarihe sahiptir. Semerkand, Buhara, Hive gibi kadim medeniyet merkezlerinden bir diğeri de Hokand şehridir.
Eski şehrin merkezinde bir tepe üzerinde bulunan Hokand, şehir silüeti ve mimarlık tarihi açısından bölgenin en görkemli mimari anıtlarından biridir.
19. yüzyılın başında Kokand’a gelen W.H. Wathen, şehrin yüz bin nüfusa sahip olduğunu belirtir. Ayrıca kentte yüz medrese beş yüz kadar da cami olduğunu yazan seyyah Han’ın acil durumlarda elli bin atlı askeri hemen bir araya getirebilme kapasitesinden bahseder. Han İran’da olduğu gibi, savaşçı kabilelere destek almak için bağımlı değildir, ancak konuşlandırıldıkları bölgelerden az miktarda tahıl ve yem yardımı ile desteklenen daimi bir süvari ordusuna maaş vererek hazırda tutar. Han’ın ordusu süvarilerden oluşur ve piyade kullanımı bilinmemektedir.
HOB-KEND (GÜZEL-KENT)
Fergana’nın güneybatısında yer alan Hokand isminin etimolojik açıklaması konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Özbeklerin Kokand olarak telaffuz ettikleri bu şehrin adını açıklayanlardan biri de A.Vámbéry’dir. 1863 yılında şehri gören ve ertesi yıl kitabını yayınlayan meşhur seyyah ve Türkolog şehrin isminin Farsça kökenli olduğunu ve Hob-kend (güzel-kent) kelimelerinden türediğini ifade eder. Bunun yanında şehirde yaşayanların kenti Kokand-ı Latif diye yani büyüleyici, hoş, zarif şehir diye adlandırdıklarını da kaydeder. Latif ismiyle anılan bu şehrin insanları da Esma-ı Hüsna’dan biri olan latif ismini severler. Zira lütuf sahibi, her işin inceliklerini bilen, her şeye vakıf, inayet ve ihsan sahibi olmak anlamlarını içeren bu isim en çok bu kente yakışır.
Vámbéry bu şehri şu şekilde anlatmaya devam eder: “Kokand güzel bir vadide yer alır ve çevresi Hiva’nın altı katı, Buhara’nın üç katı ve Tahran’ın dört katı büyüklüğündedir. Han’ın sarayının bulunduğu şehrin güney kısmı, yakın zamana kadar bir duvarla çevrili değildi. Şehrin kuzey kısmı ise açıktır. Sakinlerin ve evlerin sayısı diğer şehirlere kıyasla azdır. Evler büyük meyve bahçeleri ile çevrilidir, bu nedenle on veya on beş evin yanından geçmek için genellikle çeyrek saat gerekir. Mimariye gelince, Kokand, Buhara’nın mimari üstünlüğünü kabul etme alışkanlığına sahiptir. Bu durumda, şehrin mimari güzelliği hakkında kolayca bir fikir oluşturulabilir. Geniş çarşının küçük bir kısmı gibi sadece dört cami taştandır. Çarşıda özellikle Rus mallarını, yerli ipek ve yünlü mamulleri elverişli fiyatlarla satışa sunarlar; bunun yanında başkentte yapılan lezzetli deri eşyalar, eyerler, kamçılar ve binicilik aletleri yüksek bir üne sahiptir”.
Hokand 2021 yılında Türk Dünyası Turizm Bakanlarının toplantısına ev sahipliği yaptı. Bu toplantıda Hokand Türk Dünyası Turizm başkenti seçildi.
En az 2 bin yıllık bir tarihi birikime sahip Hokand, yüzyıllardır ilim, kültür, sanat, edebiyat ve ticaret merkezlerinden biri olarak öne çıkan bir kenttir. Geleneksel İpek Yolu üzerinde, tarihi ve kültürel değerler yanında zengin gastronomik değerleriyle öne çıkan kenti ziyaret etmenin tam zamanıdır.
İNGİLİZ KRALİÇESİ’NİN MERAKI
Özbeklerin Ming kabilesinden Şahrûh Bey tarafından 1709 yılında Fergana vadisinde kurulan Hokand Hanlığı bölgesinde siyasi ve iktisadi açıdan kayda değer bir rol oynadı. Hokand Hanlığı kurulduktan yaklaşık bir asır sonra güçlü bir devlet teşkilatına kavuştu. Âlim Han (1800-1809) devrinde “Galabahadur” adı verilen 10 bin neferlik seçilmiş bir askeri kuvvet oluşturuldu. Tüfeklerle donatılan bu yeni Galabahadur birliği eski birlikle beraber Taşkent ve Türkistan yönünde genişleme politikasında etkin güç olarak kullanıldı. Rus ve Çin yayılmacılığının ayak seslerini hisseden Âlim Han askeri güç kullanarak bölgenin güçlü devleti olmak ve dış tehditlere karşı caydırıcı olmak amacındaydı. Taşkent’i ele geçirince bölgenin iki güçlü devleti olan Rus Çarlığı ve Çin’in dikkatlerini üzerine çekti. Aynı zamanda Hint kıtasını elinde tutan İngilizler de bölgeye dikkat kesildi. Vámbéry’nin 1863’te bir yıl süren seyahatinin sonuçlarını Londra’da kitap olarak bastırması bölgede olup biteni İngiliz Kraliçesi’nin merak ettiğini göstermektedir.
Orenburg, Kazak bozkırları ve Doğu Türkistan güzergahında önemli bir noktada bulunan Taşkent’in Hokand Hanlığı’na katılması ekonomik ve siyasi ilişkiler açısından yeni gelişmeleri tetikledi. Muhammed Ali Han (1822-1842) devrinde Hokand Hanlığı genişleme siyasetini daha etkili olarak sürdürdü. Muhammed Ali Han Taşkent’in yanında Çimkent, Evliya-Ata, Akmescid, Pişpek, Tokmak, Merki şehirlerinde askerî açıdan güvenlik tedbirleri alarak Ruslar’ın Kazak bozkırlarından Türkistan içlerine yayılmalarını durdurmuştur. Öte yandan hakimiyet alanını Doğu Türkistan yönünde de genişleterek Hokand Hanlığı’nın altın yıllarını yaşatırken Buhara Emirliği Kokand’a saldırdı. Buhara Emiri Nasrullah’ın 1842’de ele geçirdiği Kokand’a indirdiği darbe bölgedeki dengeleri dış güçler lehine değiştirdi. Şir Ali Han (1842-1844) tahta oturduktan sonra Hokand Hanlığı tekrar toparlanıp eski sınırlarına ulaşmaya muvaffak olsa da Hanlık bünyesindeki kabile ve soya dayalı güçler arasındaki uyum bozulmuştur. İç çekişmeler isyanlara dönüşmüş ve toplumsal bütünlük sağlanamamıştır.
Hüdayar Han Hokand Hanlığı’nın başına 3 kez geçti. Birincisi (1845-1858), ikincisi (1862-1863), üçüncüsü ise (1865-1875) tarihleri arasında olmuştur. Yaklaşık 24 yıl iktidarda bulunan Hüdayar Han Hokand tarihinin son dönemindeki tüm gelişmelerin içinde bulunmuştur.
Hokand Hanlığı, XIX. yüzyıl ortalarında batıda Hive ve Buhara, doğuda Kaşgar, kuzeyde Sibirya, güneyde Karategin, Dervaz’a kadar uzanan geniş bölgede hakimiyetini sürdürmek çabasındaydı. Bölge coğrafyasındaki bozkırlar doğal sınırların varlığını engellediğinden sabit sınırlara ulaşma gayreti boşa çıkıyordu. Hüdayar Han tahta oturduğu sırada Hanlığın sürekli değişen sınırları kuzeyde Sibirya ve batısında Hive egemenliğindeki Maveraünnehir çölü ve güneyinde Buhara’ya egemenliğindeki Semerkand ve Pamir çölü doğusunda ise Çin sınırındaki Kaşgar ve Yarkent bölgelerine uzanan geniş alanları kapsıyordu.
Buhara Emirliği, soydaş ve dindaşları tarafından kurulan bu Hanlığın varlığını bölgenin parçalanması olarak değerlendirip karşı çıkmıştır. Hokand Hanlığı ise hakimiyetlerini kabul ettirmek için diplomatik kanalları kullanmışlar ve Osmanlı padişahlarına elçiler göndermeye çalışmışlardır. Ancak Buhara Emirliği ile Osmanlı Devleti arasındaki diplomatik ilişkiler daha önceden kurulduğu için Babıali Buhara’yı kaygılandıracak ilişkilerden uzak durmaya özen gösterse de Muhammed Ali Han’dan gelen elçiler kabul edilmiştir. Orta Asya’daki üç hanlık olan Hive, Buhara ve Hokand arasındaki rekabet ve kardeş kavgası hiçbirine yarar sağlamamıştır. Ekonomik ve siyasal kapasitelerini kendi içlerinde harcayan üç hanlık dışarıdan gelen Rus yayılmasına karşı koyma noktasında çok güçsüz kalmışlar ve hepsi birden bağımsızlıklarını kaybetmişlerdir.
HOKAND’IN YÜKSELİŞİ
Fergana Vadisi’nin antik kentlerinden biri olan Hokand, vadideki diğer tüm şehirlerden daha fazla mimari esere sahiptir.
Hokand’ın en etkileyici tarihi eseri Hüdayar Han Sarayı’dır. Sarayı Hüdayar Han yaptırdı ancak sarayın yapım hikayesinin tarihi 19. Yüzyılın başlarından itibaren başlar.
Hokand Ömerhan zamanında çok sayıda imar faaliyetine sahne oldu. Ömer Han’ın 1822’de ölümünden sonra, on dört yaşındaki oğlu Muahmmed Alihan tahta çıktı. Han genç olduğu için devlet işleri ünlü Özbek şairi Mâhlâr Ayim veya Nâdire Begim (1792-1842) adıyla anılan annesi tarafından yürütüldü. “Kamila” mahlasıyla şiirler yazan Nâdire’nin Babası, Andicân hâkimi Ming boyundan Âlim Han’ın dayısı Rahmankuli Bek’tir. Soylu bir aileden gelmek yanında iyi bir eğitim alan Nâdire kültür ve sanatı teşvik etmiştir. Devrin yetenekli hattatlarını saraydaki kütüphaneye davet ederek bazı yazma eserlerin çoğaltılmasını sağlamıştır. Bunun yanında çarşı, cami, medrese, hanakâh, türbe, hamam ve kervansaray yapımı ve tamirine büyük önem vermiştir. Ming Ayim ve Mâhlâr Ayim adıyla iki medrese yaptırdı. Bu medreselerin 81 odası ve yaklaşık 200 öğrencisi bulunuyordu. Bu muhteşem medreselerin ancak kalıntıları bugüne ulaşmıştır. Ama edebi eserlerinin çoğu günümüze ulaşmıştır. Osmanlı Devleti’nde benzer hizmetlerde bulunan Bezmiâlem Valide Sultan (1807-1853) gibi yaptırdığı hayır eserleriyle ülkesinin sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan kalkınmasına öncülük etmeye çalıştı.
1842’de Buhara Emiri Nasrullah şehri ele geçirdi ve yağmaladı. Nâdire ve oğlu Alihan’ı idam etti. Yarım kalan han sarayını ve kütüphane dahil olmak üzere birçok anıtsal yapıyı yıktı.
Sarayın inşası, 1863’ten birkaç yıla kadar aşamalar halinde Hokand’ın son hanı Hüdayar Han tarafından yapıldı ve Hüdayar Han’ın sarayı olarak yeniden adlandırıldı.
MÜCEVHERDEN KALANLAR
Hüdayar Han Sarayı, Orta Asya şehirlerinde göreceğiniz en ışıltılı saraylardan biridir. Saraya uzaktan baktığınızda içinde masal prens ve prenseslerinin neşeyle dolaştığını düşünmeye başlarsınız. Ancak 19. yüzyılın son çeyreğinde kenti işgal eden Ruslar, henüz iki yıl önce inşası tamamlanan sarayın içinde buldukları her şeyi oradan alıp götürmüşlerdir. Sarayın içi bomboş kalmıştır. Rus işgalinden hemen önce, Hüdayar Han işgal tehdidi alan ülkesinin geleceğinden umutlu olarak bu sarayın yapımına kayda değer bir bütçe ayırdı. O günün şartlarında çok büyük bir yatırımla ve büyük bir iş organizasyonuyla yedi avlu etrafında 113 odalı görkemli bir saray yaptırdı. Bu muhteşem saray, işgal sırasında ateş altında kalmış ve sadece 19 odası ayakta kalmayı başarmıştır. Fergana ustalarının yanı sıra Buhara, Semerkant ve Orta Asya’nın diğer şehirlerinden inşaatçılar da sarayın yapımında aktif rol aldılar. Han, inşaat çalışmalarını hızlandırmak için çok sayıda işçi çalıştırdı. İnşaatta toplam 16 bin kişi, 80 usta ve binden fazla araba ve el arabası kullanıldı.
Saray, sarayın önde gelen mimarlarından Mir Ubaydullah tarafından inşa edildi. Baş mimar olarak sarayın yapımını yönetti. Binanın dekorasyonu Riştanlı bir çömlekçi olan Usta Abdullah tarafından yapılmıştır.
Ömrünün yirmi altı yılını Hokand tahtında geçiren Hudayar Han büyük emek ve bütçe harcayarak yaptırdığı sarayında huzurlu bir vakit geçiremedi. Hatta hayatını zor kurtardı. Oysa bir büyük anıt gibi kentte yükselen ve güneş ışınlarının parlattığı mozaikleriyle uzaktan dev bir mücevher gibi görünüyordu. Hüdayar Han sarayını bölgenin büyük bir devletinin tahtına ev sahipliği yapmak amacıyla inşa etmişti. Ama onun niyeti, kendisinin ve devletinin talihini değiştirmedi. Saray, Orta Asya’daki diğerlerinden çok daha büyük ve daha muhteşem idi. Ama yazgısı öyle değildi. Bugün şehri ziyaret edenler söz konusu sarayın kalan kısmındaki mücevher güzelliğini görmek yanında bu muhteşem eserin mirasçısı olan latif Özbek halkının haklı gururuna şahit olacaklardır. Mavi, sarı ve yeşil çinilerin tüm parlaklığıyla parıldayan dev bir mücevher gibi olan sarayın kalan parçaları ziyaretçilerine kadim bir medeniyetin tarihin derinliklerinden gelen müstesna güzelliğini göstererek hoş geldiniz diyecektir.
Kaynak : İHA