Bunu Mevlana’ya sordular.
Mevlana “Aşk kavuşamamaktır” dedi. Çünkü kavuşanlar aşkı unutuyorlar. Siz hiç birbirine aşık Leyla ile Mecnunu, Mem ile Zin, Aslı ile Kerem gibi hikayeleri yazılmış evli çiftleri işittiniz mi ? Kavuştukları için “Aşk” denilen şey orda bitiyor.
Başka bir yerde yine Mevlana aşk nedir sorusuna, “Ben ol da anla” demiş.
Çünkü aşk anlatılmaz yaşanır.
Tasavvufta öyledir, “Tatmayan bilmez” derler sufiler. Aşk ancak tadılır, anlatılmaz.
Günümüzde yaşanan aşklar aslında nefisten ve sadırdan öteye geçmeyen aşklardır.
Tutku ile muhabbeti ve aşkı birbirine karıştırıyorlar.
Tutku bazı insanların yaşadığı ve nefisle alakalı olan bir şeydir, ancak bunun ötesi vardır.
Ötesi nedir?
Ötesi muhabbettir. Kur’an-ı Kerim aşırı derecede Allah’ı sevmeye, en şiddetli şekilde sevmeyi anlatır.
Muhabbetin bittiği zirve, aşkın başladığı yerdir. Muhabbetle aşk ayrıdır. Muhabbetin bittiği yerde aşk başlar. Muhabbetin yeri kalptir. Ötesi vardır. Ötesi ruhtur. Aşk ruhtadır . O zaman aşk ruhen sevmektir, ruh ile sevmektir, aşkın yeri ruhtur.
Aşık ile Maşuk yani Allah ile Mahbub nerede bir araya gelir? Sır denilen yerde. Zira sufilerin olduğu yerde nefsin ötesinde kalp, kalbin ötesinde ruh, ruhun ötesinde sır, sırrın ötesinde sırr-u sır, sırr-u sırın ötesinde hafi, hafinin ötesinde ahfa vardır.
Dolayısıyla siz bu ruhun katmanlarını aştıkça aşkı en derinlemesine yaşamış oluyorsunuz. O halde aşk ruhen sevmektir ve sırda maşukla birleşmektir.