Maarif Platformu, “Gazze Direniş ve Boykotu Işığında Batı Eksenli Eğitim Paradigmamıza Bakış Bildirisi” adıyla açıklama yaptı.
Maarif Platformu, Filistin ve Gazze’nin direnişiyle ilgili açıklama yaptı. “Gazze Direniş ve Boykotu Işığında Batı Eksenli Eğitim Paradigmamıza Bakış Bildirisi” başlıklı açıklama şöyle:
Gazze direnişi, sadece Filistin halkının ve İslam aleminin değil, dünyanın da sınavı haline gelmiştir. Bu sınav, küresel ölçekte vicdan ile zulüm, kalp ile nefis, kanaat ile hırs, tevazu ile kibir arasındaki çatışmadır. Bu çatışmada hangi tarafta karar kılınacağı, ekran başında olayları izleyenler için adeta bir turnusol kağıdına dönmüştür. Burada zalim İsrail’in eliyle kader bir asırdır uyuyan insanlık vicdanını kanatarak uyandırmaktadır. Bu uyanış, gelecekteki saadetin peşin ödenmiş faturası ve bedelidir. Gazzeliler tüm insanlık adına bedel ödüyorlar.
Her gün akla, vicdana ve hukuka sığmayan vahşete maruz kalma şeklindeki bu bedel, inşallah günlük dünyevi meşgalelerle meşgul edilen Batı (Amerika ve Avrupa) ile Doğu (Çin, Japonya, Kore) halklarının da uyanışına vesile olacaktır. Zira Gazze’de yaşananlardan çok, Batılı devletlerin buna karşı tavırları vicdan sahibi geniş bir kitle tarafından tepki görmektedir. Çünkü bu devletlerin demokrasi, özgürlük, yaşama hakkı, mülkiyet gibi değerlere dair söylemleri ile buna yönelik eylemleri arasındaki makasın giderek açıldığı ortadadır. Bu durum, varoluş felsefesinin doğuşundaki gibi, insanlığı yeni küresel düzen arayışlarına itecektir. Ciddi bir zihinsel dönüşümü ifade eden bu arayış, Yahudilerin masumiyet karinesi üzerine kurulmuş mevcut küresel düzeni zora sokacaktır. Ancak bu düzenin tek başına kaderin Gazze ateşiyle geleceğini beklemek, yaratılış hikmetine terstir. Dolayısıyla başta Müslümanlar olmak üzere bütün vicdan ve insaf sahipleri, insan fıtratının gereği olarak, gücün ve menfaatin dışında başka var olma mecralarını göstermelidir. Bu mecralardan birisi şüphesiz hakiki Yahudiliği ve Hristiyanlığı da kapsayan İslam’dır. Bugünkü dünyada İslam’ı savunmak diğer dinlerden çok kolaydır. Zira İslam, tahrif edilmiş Yahudilik ve Hristiyanlık gibi reddiye üzerine değil, kucaklama ve kapsama üzerine kuruludur ki; insanlığın ihtiyacı da budur.
Bugün insanlar; etnik, dini ve ideolojik mensubiyet, coğrafya ve sosyo-ekonomik sınıflarına bakmadan kendilerini kabul edecek bir mecra arayışı içindedir. Bu ihtiyaç, yıllarca art niyetli küresel medya tarafından ötelenmiş olsa da, kaderin Gazze eliyle açtığı bu kanal, Müslümanlar için önemli fırsatlar sunmaktadır. Hazreti Adem’den bugüne değin devam eden bu dava, her yerde; televizyonda, sinemalarda, sosyal medyada, radyoda, gazete ve dergilerde, çizgi filmlerde, ders kitaplarında, romanlarda ve şarkılarda görünür olmalıdır. Yahudi medyasının bize kapattığı bu alanları kader Gazze eliyle açmıştır. Vicdanların yaralı, duyguların tarumar olduğu ortamlarda, zihinler de hüşyar hale gelir. Bize şimdi düşen İslam davasını 21. Yüzyıl insanı üzerinden Gazze’nin ısıttığı sıcak mesajlarla bu sahalara taşımaktır. Zira Gazze’de yalanlar tükenmiş ve maskeler düşmüştür. Bu tükeniş ve düşüşün verdiği fırsatı, bu çağın dili ve mesajı üzerinden ideal insan profili ile doldurmamız lazım.
İslamofobi için Batı’da gösterime giren korkunç ve aleyhte görüntülerin aksine zor şartlarda bile Filistinlilerin kuvvetli ailevî bağları, sevgileri ve samimi halleri şaşırtıyor. Mücahitlerin esirlere merhametle yaklaşımı, yıkılan Gazze’de günlerce yağmalama ve hırsızlık olaylarının olmaması ilgiyle takip ediliyor. Gazze’de insanların ortaya koydukları metanet, teslimiyet, tevekkül ve asaletin İslâm’dan geldiğini görenler bundan etkilenip İslam’a giriyor. Modern dünyada yok olan ve unutulmuş duyguların İslamî şuurda yer aldığını fark eden Batı’da İslam’a yöneliş haberleri giderek artıyor.
Bu şartlar altında ülke olarak bugün ihtiyacımız olan şey; sadece bilgi değil şuur ve marifet de kazandıracak; milli ve manevi mukaddesatına sahip çıkan ve kendi ülkesinin sorunlarını dert edinen bir neslin inkişafını sağlayacak millet mektebini ve teşkilatını kurabilmektir. Filistin’de yapılan katliamla Batı’nın vahşi ve kirli yüzünün ortaya çıkması kendi tarih ve kültürümüzden, inanç kodlarımızdan doğan eğitim ve okul modeline geçmek için bir fırsat sunmaktadır.
İki yüz yıldır kendisine meftun olduğumuz ve çarpık eğitim anlayışının örnek modeli olan Batı tipi insan portresini Aliya İzzetbegoviç şu sözlerle ifade etmiştir: “Bunu hiç unutma evlat! Batı hiçbir zaman medenî olmamıştır ve bugünkü refahı; devam edegelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur. Batı olarak tanımlanan yer aslında, bütün insanî değerlerin battığı yerdir.”
Filistin gündemi Aliya’nın vurguladığı Batı’nın bu vahşi yüzünü bütün dünyaya apaçık göstermiştir. Ancak yanlış anlaşılmasın, Batı tipi insan modeli ikiye ayrılır: Birisi; insanlık tarihine faydalı sanatları, adaleti ve hakkaniyete hizmet eden fenleri takip eden Batı zihniyetidir. Diğeri ise; Aliya’nın dile getirdiği zulüm, sömürü ve inkâr üzerine giden; muzır ve sefih medeniyetini dünyaya yaymaya çalışan vahşi Batı’dır. Bu ikinci Batı medeniyetinin bizde güzel gösterilmesi, taklitçiliği ortaya çıkararak kendi yolumuzu bulmayı engelliyordu. Nitekim bugün İsrail’in Filistin’deki vahşetine karşı gençlerimizin hatırı sayılır bir kısmının İsrail’i haklı görmesini başka nasıl açıklayabiliriz?