(Bir durum analizi)
KOMŞUNUN KIZINDAN NEYİMİZ EKSİK?
(Bir durum analizi)
Söylemlerimizle eylemlerimiz neden uyumsuz? Güzel şeyler söylüyoruz da neden kötü şeyler yapıyoruz. Neden yapmadığımız şeyleri söylüyoruz? İman-amel bütünlüğü neden yok? Zihnimizde deli sorular!
Görünen o ki ahlak eksik, şuur eksik, dava eksik, adanmışlık eksik, lider eksik, iman eksik, inanç eksik, ibadet eksik, haram hassasiyeti eksik, salih amel eksik, ümmet olma bilinci eksik, ihlas eksik, empati eksik, merhamet eksik, komşuluk ilişkileri eksik, îsar eksik, sılay-ı rahim eksik, vefa eksik, öz eksik, ruh eksik, vizyon eksik, yol eksik, istikamet eksik, ilim eksik, teknik eksik … Anlayacağınız, malzemeden epey çalmışız. Bu yüzden eğri cetvelden doğru çizgi çıkmıyor, süt bu yüzden maya tutmuyor.
Tüm bu eksiklikler kişide bir karaktere dönüşüyor olsa gerek. Netice itibariyle de iman, sahibine bir refleks olarak doğruları söyletirken, kişinin karakteri söylediklerinin tersini yapmasına sebep oluyor herhalde.
Şöyle bir bakın halimize! Siyaseti sair çıkarları için rant kapısı olarak gören ve kullanan önemli bir çoğunluk var. Müşterilerini aldatan ve kandıran pek çok tüccar var. Ahlaksız müşterilerin sayısı da gün geçtikçe artmakta. Din adamlarımız arasında makam ve mevkilerini ya iyileştirme ya da sabit kılma derdinde olanlar çok, akademisyenlerimizin çoğu unvan peşinde. Bazı ilahiyatçılar kalem oynatılması gereken problemler varken yapay gündemler oluşturarak Müslümanların zihnini bulandırmaktalar. Örneğin Peygamber olma vasfını görmezden gelerek sırf bir beşer oluşuna vurgu yaparak Hz. Peygamber’i ve sünnetini itibarsızlaştırma gayreti içerisinde olanlar var. Altın, çöpe düşünce kıymeti eksilir mi hiç? Hz. Peygamber ve sünnetinin kirli ağızlarda itibar kaybetmesi düşünülebilir mi? Allah’ın muteber kıldığını kim itibarsızlaştırabilir? Allah’ın zelil ettiğini kim muteber kılabilir?
Merhum hocam geldi aklıma (mekânı cennet olsun). Biz ilahiyat sıralarında öğrenciyken hem fıkıh hocamız hem dekanımızdı. Onun şu sözünü hiç unutmam: “Arkadaşlar dikkat edin bugün müsteşrikler, Kur’an ve sünnetten sonra şeri delillerimizin üçüncüsü olan icmaya saldırıyorlar. Bunu başarırlarsa sünneti itibarsızlaştırmaya çalışacaklardır. Şöyle ki icmada bulunan âlimleri, Peygamberin varislerini itibarsızlaştırarak haşa Peygamberi itibarsızlaştırma yolunu açmış olacaklar.” Hocamız feraset sahibiymiş. Dediği gibi de oldu. Hem de bugün bazı Müslüman akademisyenler ağzıyla Peygamberi, sünneti itibarsızlaştırma faaliyeti yoğun bir şekilde işliyor maalesef. Aslında bu “Peygamberinizin sözünü bırakıp bizim sözümüze itibar edin.” demekten başka bir şey değil. Zaten sünneti Müslümanın hayatından çekip aldığınızda Kur’ân otomatikman devreden çıkar. Zira Kur’ân’ın Allah kelamı olduğunu yine Peygamberimiz bize haber vermektedir.
Eğer içinizden “Bunlar birer abartı ve iftira!” diyorsanız aynaya bakın. Sizi tanımıyorum, fakat Müslümanların içerisine düştüğü bu zelil halden memnun iseniz muhtemelen siz de yukarıdaki sınıflardan birindesiniz. Ama henüz geç değil, düzelebilirsiniz.
Bu hastalıktan kurtulmak mümkün mü? Elbette mümkün. Allah rahmet etsin merhum başka bir hocam da şöyle derdi: “Vaiz kendisi için anlatır, cemaat de kendisi için dinlese kurtuluşa ereriz inşallah.” Gerçekten de vaiz hep karşıdakini muhatap alır, nefsini sohbete katmaz, dolayısıyla ibret almaz. Cemaat de bir başkasına söylendiği zehabına kapılarak üstüne alınmaz. Hakikaten bugün pek çoğumuzun ağzından ayet ve hadisler dökülmekte, dillerimiz hakikati söylemekte, fakat amellerimiz şeytani. İnandığı gibi yaşamayan, fakat yaşadığı gibi inanan bir yığın Müslümandan bahsediyorum.
Gazze’de zulüm altında inleyenlerin davasını dert edinmeyen, ırkçılık batağına boğazına kadar batmış: “Bu Arapların davası, bize ne!” diyen gafillere ne demeli? İslam âleminin muteber bir liderinin olmaması da cabası. O zamanlar Batının hilafeti kaldırmak için neden kudurduğunu artık anlar gibiyiz. Çünkü lidersiz olmuyor. İstanbul’un fethinden bahsedilirken Fatih Sultan Mehmet’ten, Kudüs’ün fethi söz konusu olunca Selahaddin-i Eyyubi’den bahsedilir. Fetihlerin sembolüdür liderler. Öyleyse vagonları taşıyan bir lokomotif olmalı. Müslümanların dini liderlerini çekip alan ellerin her birinin bugün tabi oldukları liderleri var. Bugün İslam âleminin muteber/adil bir lideri olursa arkasından zulmün kökünü kazıyacak kadar bir ordunun çıkacağından şüphemiz yok. Yukarıdaki eleştirilerimiz maalesef ayrıca bir sürü gafilimizin olduğuna da dikkat çekmek içindi.
Daha dün Netenyahu ABD’ye liderlerinin/avenelerinin yanına gitti. Onların 57 adet komada uyutulan Müslüman ülkeye inat nasıl da “Al sana, al sana!” dercesine 57 kez alkışladıklarını görmeyenimiz yoktur.
Bir avuç Gazze’li kahramanın lideri İsmail Haniye de şehit edildi. Bu dava siyaseten de yetim kaldı. Her birimiz Haniye’nin şehadetini tebrik edecek sözler söyledik, mesajlar attık. Fakat “Hadi boykotlu malları almayalım, satmayalım, troy karta, yerli mallara vs. iltifat edelim.” denildiğinde adeta maskemiz düşüyor, yerimize bir başkası geliyor, münafıklaşıyoruz. Ağzımız başka, hal ve hareketlerimiz başka işliyor. Çok anlamsız. Gerçekten söylediklerimize inanmıyor muyuz? İnanmıyorsak neden söylüyoruz? Söylüyorsak neden gereği gibi davranmıyoruz? Yine başa dönüp diyoruz ki yukarıda söz konusu ettiğimiz listedeki eksiklerimizi tamamladığımızda, fiiliyata dökerek sözlerimizi de tamamlamış olacağız inşallah.
31.07.2024
Doç. Dr. Mustafa Harun KIYLIK
Kaynak: Doç. Dr. Mustafa Harun KIYLIK