KANAYAN YARAMIZ: AHLAK(SIZLIK)

Yayınlama: 28.04.2024
A+
A-

Müslüman toplumlarda her türlü ahlaksızlık ya hiç bulunmamalıydı ya da olsa bile küçük ölçeklerde gözlenmesinden rahatsız olunmalıydı. Her ümmetin tek tek helakine sebep olan “peygamberlerini yalanlamaları, kibirli davranmaları, adaletsizlik yapıp zulüm, sapıklık ve sapkınlıkta aşırı gitmeleri, putlara tapmaları ve Allah’a isyan etmeleri” gibi kötü tasarruflar maalesef günümüzde Müslümanlar arasında neredeyse topyekûn yer almaktadır. Peki, ne oldu da çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu toplumumuzda her türlü ahlaksızlık yaygınlık kazanmış durumda?

Elbette bunun pek çok sebebi var. Fakat hatalarımızdan bazılarını dikkatlerinize sunmaya çalışacağız.

  • Huzuru, refahı dünya hayatında aradık ve neticede sadece “İman ettim.”, “Elhamdulillah Müslümanız.” demeyi bizi kurtaracak yeter sebep sandık.
  • Ya namaz kılmadık ya da namazı hakkıyla kılamadık. Şayet namazı dosdoğru kılsaydık, namaz da bizi adam gibi bir Müslüman kılacaktı. Ama olmadı.
  • Şer işlerde acele edip hayır işlerimizi erteledik.
  • Allah’ın lütfu olan servetimizi kendimizden bilip hak sahiplerini görmezden geldik.
  • Hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşadık.
  • Batının aldatıcı siluetine aldandık, ilerlemeyi onlar gibi giyinip kuşanmada gördük, öze inemedik.
  • Asla bir Müslümana ait olamayacak iki sözü çok kez söyledik ve uyguladık: “Devletin malı deniz, yemeyen keriz.”; “Bana değmeyen yılan bin yaşasın.”
  • Çocuklarımıza açıkgözlü olmayı öğretirken meğer hak hukuka girmeyi öğrettik. Şöyle bir düşünün çok açıkgöz olanlarımızı: Kuyruklarda araya kayıp kaynak yapmamızı, kaçak elektrik ve su kullananlarımızı, herhangi bir ceza yazıldığında bir adamımızı bulup cezayı sildirme yoluna gitmemizi, hak etmediğimiz sınavlarda birilerini araya sokup kazanma hırsımızı, yapmamız gereken işleri yapmamak için sıvıştığımızı, tarihi geçmiş malları satarken etiketlerle oynamamızı, bozuk/kalitesiz malları alta koyup üstteki gösterişli olanlarla birlikte satmamızı, firma daha çok kazansın diye hastanın ihtiyacı olmayan ilaçları yazmamızı, avukatlar ve sendikalar olarak haksız ve suçlu olanları bile bile nasıl savunduğumuzu, insanlar sırada kamu hizmeti beklerken bilgisayar oyunları oynadığımızı, karaborsacılık yaptığımızı, usta görünümüyle anlamadığımız işleri berbat edişimizi, ihalelere fesat katışımızı, dolandırıcılık yapıp insanların ömür boyu birikimlerini cebe indirmemizivicdansızlığımızı, Kur’ân ve sünnete muhalefetimizi.
  • Ahlaksız erkeklerin ahlaklı kadınlarla, ahlaksız kadınların da namuslu erkeklerle evlenme arzusu ne garip. Ağzımız hep dürüst ve güvenilir Müslüman olmayı söyledi, gözlerimiz hep böylelerini aradı, fakat amellerimiz tam tersini yaptı.
  • Alnımız secdeye giderken ellerimiz faizli evraklara, kamu malına, kul hakkına gitmekten geri durmadı.
  • İslam’ı olduğu gibi yaşamanın yerine yeni, yaşanabilir (!) bir İslam ihdas edilmeye çalıştık. Bu bağlamada hak sözlere kulak tıkadık. Laf cambazlığı yapıp nefsimize hoş gelen şeyleri söyleyenlerin takipçisi olduk. Dinin kalıplarına girmek yerine dine yeni kılıflar tayin ettik. Böyle deyince Nasrettin Hoca’nın şu fıkrası gelir hep aklıma: Hoca ilk defa bir leylek görür. “Bu ne biçim bir şey?” der. Biraz gagasını biraz da ayaklarını keserek: “İşte şimdi kuşa benzedin.” der. Günümüzde çoğu Müslümanın yaşam tarzı o kadar İslam’a ters ki (faiz, içki/uyuşturucu, katl, yaralama, örtü(nememe), sahtekârlık, zina, hırsızlık, torpil, rüşvet, adam kayırma, gösteriş, şatafat, israf …) Bazı kardeşlerimiz Müslümanlık elbisesini tamamen üstünden çıkarıp atmak istememekte, fakat bu yaşam tarzından da ödün vermemektedir.

Her türlü ahlaksızlığı yapayım, fakat aynı zamanda Müslümanda kalabileyim. Bunu yazınca da şöyle bir hikâye aklıma geldi. Ağanın biri hacca gitmiş. Normalde ağaların halk içerisinde şanına yakışan bir şapkası olur. Bu şapkanın düşmesi ağalığa halel getirir. Neyse ağa hacdan döndüğünde diğer hacılar gibi başına takke takmalı veya sarık bağlamalı. Fakat böyle yapınca da ağalık şapkası düşmüş olacak. Şapkasını elinden bırakamayan ağa, çözümü sarığı beline bağlamakta görür. “Ağam bu ne hal, neden sarığı beline taktın?” denildiğinde ağa: “Öyle yapmazsam hacdan geldiğim nasıl anlaşılır?” diye çıkışır. Günümüz Müslümanı da bir nevi böyle. İslam’ın yasakladığı şeyleri yapmazsa istediği yaşam tarzı ortadan kalkacak. Dolayısıyla bunları terk edememekte, fakat Müslüman görüntüsü de vermek durumunda.

Böyle giderse iflah olamayacağımızın basit bir örneği daha: Geçenlerde ülkemizin meşhur markalarından birinin mağazasına girdim. Ürünler indirime girmişti. Bir ürünün etiketine baktım 124 TL. Etiketteki bir önceki satış fiyatına baktım 300 TL’ye yakın. İlk satış fiyatı 500 TL civarında. İlkin 500’e satılan gömlek 5 ay sonra 124 TL’ye satıyor ve hala kâr ediliyor. Yine benzer bir mağazada indirim olduğunu duyduk. İhtiyaçlarımızı karşılamak için inceledik. (İsrail malı olmayan mezkûr ürünleri)  aldık. Geçen hafta 4000 TL civarında satılan bir ürün 1000 TL’ye düşmüştü. Ve bu firma hâlâ kâr etmekteydi. Düşünün nasıl aldatıldığımızı. Bu nasıl enflasyon, normalde fiyatlarda zaman içerisinde artma gözlenmesi gerekmez miydi?

Anlaşılan denetleme mekanizmasını kaybetmişiz. İmanımız bizi denetlemeli iken bu denetleme mekanizması dumura uğramış. Biyolojik anne-baba olmaktan ne zaman kurtulacağız acaba? Ne zaman Kur’ân’ı, sünneti, ahlakı, erdemi ve bunlara göre davranıp bunlara göre syaşamayı çocuklarımıza öğreteceğiz? “İnananların gönüllerinin Allah’ı anması ve ondan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi?” (Hadîd, 57/16) Demek ki problem iç-dış, iman-amel, kabuk-öz çatışması, söylem ile eylem uyuşmazlığı. Zorunlu olarak akla şu ayet geliyor: “Ey iman edenler neden yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz?” (Saff, 61/2)

27.04.2024

Doç. Dr. Mustafa Harun KIYLIK

 

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.