Suriye’de 80 yaşında bir kadınla tanışmıştım. Annesi gibi o da köyünden hiç çıkmamış, aynı yerde yaşayıp ömrünün sonuna gelmişti.
Muhtemelen bi hafta önce sorsanız eşiyle, dedeleriyle aynı toprağa gömüleceğini söylerdi. Oysa tanıştığımız vakit bir mülteci kampında naylondan bir barakanın içine yerleşmeye çalışıyordu.
Arakan’da gördüğüm 70’ini aşmış bir adam, 3 gün önce geldiği mülteci kampında ölmüştü. Oraya vardığımızda cenaze başındakiler adamı nereye gömeceğini düşünüyordu.
Avrupa’ya gitmek için Hırvat. sınırında bekleyen bi Afganla tanışmıştım.
21 yaşındaki genç, ailesini en son 5 yıl önce görmüştü. Gönderdiği para onları hayatta tuttuğu için buna katlanıyordu.
Daha önce sınırı geçme denemesinde ölümden dönmüştü. Sonra bi daha denedi ve bi daha kendisinden haber alamadık. Öldü mü, bilmiyorum.
Hırvatstn sınırındaki kampta 5-6 dil bilenlerle, mühendislerle, profesörlerle, zenginlerle tanıştım. Aralarında Türkler de vardı. Kim olursan ol, paran ya da bilgin olsun, son nefesini nerede, hangi hâlde vereceğini bilemiyorsun.
Unutuyoruz ama insanız ve en büyük trajedimiz bu.