İclal Aydın, Artemis Yayınları’ndan çıkan Söylenmemiş Sözler romanında beş insanın yaşadıkları üzerinden bir asırlık zaman diliminde içimizde kalanların hikayesini anlatıyor.
Aydın “Bugün yaşadıklarımıza geniş bir açıdan baktığımızda söylenmeyenler dile geldiğinde hangi kaleleri yerle bir ettiğini, edebildiğini görüyoruz” diyor
Söylenmemiş Sözler’in İclal Aydın’ın beşinci romanı olduğunu fark ettiğimde Hayat Güzeldir kitabını imzaladığı gün düştü aklıma. 2000’lerin başıydı ve o kitabın, bir yazarı müjdelediğini öngörmek güçtü. Lakin Aydın, denemeler, kişisel tanıklıklar, anektodlar arasından sıyrılıp kalemini romana doğru evrildikçe Hayat Güzeldir ve diğer deneme kitaplarının nüvesinde bulunan, hayatın sertliğine, acılarına, adaletsizliğine karşı şefkatli karşı koyuşu, daha belirgin olmaya başladı. Takip edebildiğim kadarıyla da romanlarında anlattığı, insanın temel çelişkilerine bu şefkatle çare aradı. Karakterleri hırslarından arınırken, pişmalıklarını dile getirirken, kendileriyle yüzleşirken hep bu şefkati gördüm onda yazar olarak.
Aydın ona özgü olduğunu düşündüğüm bu şefkatle bize romanlarında hikayeler anlatırken hep bizi mutsuz eden olayların ne kadar çok, mutlu anlarımızın ne kadar az olduğunu hissettirdi. Ve bu az olan mutlu anların kıymetini bilmemizi altan alta salık verdi. Artemis Yayınları’ndan yeni çıkan Söylenmemiş Sözler romanı için de bunu söylemek mümkün. Ana karakteri sürekli değişen, kah İzmir’in İşgali’ne, kah 12 Eylül günlerine gittiğimiz romanda büyük acılarla, kırgınlıklarla, hoyratlıklarla hatta kendileriyle mücadele eden insanlar var karşımızda… İclal Aydın da yine kendine özgü üslubuyla bu insanların mutluluğu ve biraz da kendilerini bulma öykülerini anlatıyor. Aydın ile bir araya gelip yazarlık serüvenini ve yeni romanını konuştuk.
– Kitabın baş karakteri sürekli değişiyor. Kimin hikayesi bu kitap deyiveriyor insan. Söylenmemiş Sözler içimizde kalanların romanı mı?
– Tüm romanlarımda kalabalık bir kadro üzerinden geniş bir hikayeyi, farklı bakış açılarıyla anlatmayı severim. Tercihim bu. Benim sevdiğim bu yolu okurlarım da seviyor olmalı ki beğenileri beni bir sonraki kalabalık kadro için cesaretlendiriyor. Romanlarım içindeki her kişi aynı olayı, aynı tarihi farklı bir gözle görüp, yaşar ve anlatır. Kimin hikayesi bu sorunuza gelince, yaşı, ırkı, ait olduğunu düşündüğü sosyal sınıfı, inancı nedeni ile kendini “diğeri” hisseden herkesin, neticede hepimizin hikayesi.
– Neden içimizde kalıyor sözlerimiz?
– Korkunun en büyük neden olduğunu düşünüyorum. Kaybetme korkusunun yani… Sahip olduğumuzu sandığımız şeyleri kaybetme korkusu bu. Statü, para, konfor, sevgi, saygı… Başıma bir şey gelir mi, yanlış mı anlaşılırım, sırtıma bir yük mü alırım? Çevremizdeki insanlara güvenmek meselesinin küçük, günlük hayatımızdaki minik dertlerle sınırlı olduğunu düşünürdük. Bugün yaşadıklarımıza geniş bir açıdan baktığımızda söylenmeyenler bir şekilde dile geldiğinde hangi kaleleri yerle bir ettiğini, edebildiğini gördük. Bu romandaki beş ana karakter beş farklı söylenmeyeni temsil eder. Seni kim temsil ediyor diye sorarsanız eğer Oktay Onur Yortan derim. Artık çoğumuzun tahammülünün kalmadığı değer yitimine isyanı, benim de isyanım.
HERKES MUTLU OLMAK İSTİYOR
– Nona’nın yaşadıkları ama buna rağmen hayata bakışı çok etkileyici. Sevgi temelli görkemli bir yaşam inşa etmiş kendi elleriyle. Onun hikayesinde sizi en çok etkileyen ne oldu?
sizi en çok etkileyen ne oldu? – Her romanımda çok sevdiğim bir karakter oluyor. Tahmin edeceğiniz üzere burada da Nona’yı çok severek yazdım. Çocukluğuma iz bırakmış becerikli, görkemli yaşlı kadınlar vardır. Nona biraz onların toplamıdır. Ama her roman sonrası en severek yazdığım o karakterlerin aslında Türkiye olduğunu fark ediyorum hayretle. Son 10 yıl için bunu savunamam ama her türlü iç ve dış sarsıntıya rağmen ülkemizin bugüne gelebilmesi Nona gibi küçük ama güçlü bir topluluğun “ötekini” bir biçimde içten içe sevmeyi becerebilmesinden, korumasından kaynaklı sanırım.
– Bir aile olma ve olamama arasındaki mücadele şeklinde de okunabilir roman. Romanın finali sizin tercihinizi ortaya koyuyor. Aile bağları sizce bir insan için ne kadar önemli?
– Bu şekilde düşünmemiştim hiç. Oktay Bey’in ikilemi aile olmaktan çok ait olmak kavramı ile ilgili diye düşünmüştüm. Ama haklısınız nihayetinde bir yere ait olmak arzusu, aile kurmak olarak ortaya çıkıyor. Bireyselliğin çok öne çıkarıldığı bu süreçte nihai yalnızlık ürkütüyor beni. Finali benim tercihim mi yoksa beklenen ortak, mutlu bir hayali sunuş mu, emin değilim. Elbette benim de kişisel tercihim mutlu olmak. Bütün eylemlerimizin temel nedeni bu değil mi? Neden yaptın? Mutlu olmak için. Gerçek hayat bu romandaki gibi akmayabilir, akmaz da. Adalet yerini masallarda, aşk hiç olmazsa romanlarda mutlu sonu bulsun.
– Alttan alta bir kuşak çatışmasını da hikayede dillendiriyorsunuz. Kuşaklar arası eşitlikçi bir ilişki kurulması halinde kaygılanmaya gerek olmadığını da romanda görüyoruz.
– Birbirini dinlememekte yatıyor sanırım. Sadece kuşaklar arasında değil aynı dönemin insanları arasında da bu sorun aynı nedenle bitmiyor. Herkes derdini anlatmak istiyor, kimse dinlemek istemiyor. Bir dinleyen gibisi yok oysa.
TANJU OKAN, KAHRAMANLARIMIN KEDERİNİ ANLATIRKEN EN BÜYÜK YARDIMCIM OLDU
– Romanın ana mekanlarından biri Urla mekan olunca Tanju Okan da ‘sızmış’ romana. Ama siz Tanju Okan’ı önemli bir referans noktası haline getirmişsiniz karakterler için. Tanju Okan’ı bu şekilde romana dahil etme fikri nasıl oluştu?
– Beş ana karakter ve iki gölge karakter var romanda. Gölge karakterlerimin biri dediğiniz gibi Tanju Okan diğeri de Yaser Arafat. Anlatılan dönem ve coğrafya söz konusu olduğunda bu iki isim kendiliğinden gelip dahil oldu hikayeye. Yaser Arafat’ın romandaki gibi bir röportajı yok aslında. Tanju Okan’ın kişiliği, şarkıları ve Urla ile bir olmuş ismi, kahramanlarımın kederini anlatırken en büyük yardımcım oldu fark ettiğiniz gibi. Bir de Urla’yı onsuz anlatamayız. Hiçbir zaman…
– Bir asırlık tarih içinde dolanıp duruyoruz romanda. İzmir’in İşgali de var romanda, 12 Eylül askeri darbesi de… Toplumlar ve ülkeler için büyük kırılma noktalarının insanların hayatını nasıl etkilediğini anlatan örnekler var romanda. Sizce sevgiden ziyade yaralarımızı mı kuşaktan kuşağa aktarıyoruz?
– Sevgiyi de aktarıyoruz muhakkak ama acılarımız kadar değil… Yaraları ve tanık bile olmadıkları bir savaşın öcünü, anısını aktaran dünya güçleri yüzünden bugün bu denli mutsuzuz. Hayatı nasıl yaşayacağımızı tercih ederiz. Tercih edebilmek için de içimizdeki acının kuyusuna eğilmemek ve bize öğretilen dışımızdaki öfkenin gücüne kapılmamak gerek. İkisi de öyle zor, öyle zor ki…
Kitap Adı: Söylenmemiş Sözler
Yazar: İclal Aydın
Yayınevi: Artemis Yayınları
Hamur Tipi: 2. Hamur
Sayfa Sayısı: 416
Ebat: 13,5 x 21
İlk Baskı Yılı: 2021
Baskı Sayısı: 1. Basım
Dil: Türkçe
Kaynak : İHA