Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kaleme alınan “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” kitabı raflarda yerini aldı. Küresel adalet sistemine yönelik sorunların ve reform önerilerinin yer aldığı kitaptan satır başlarını derledik.
Haber7
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kaleme alınan “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” kitabı, okuyucuyla buluştu.
Küresel adalet sistemindeki aksaklıkların ele alındığı ve bu sorunlara reform önerilerinin sunulduğu kitap, İngilizce, Arapça, Almanca, Fransızca, Rusça, İspanyolca gibi dünya dillerine de çevrilecek.
“DÜNYA BEŞTEN BÜYÜKTÜR” ANLAYIŞININ BİR TEZAHÜRÜ
“Daha Adil Bir Dünya Mümkün” başlığını taşıyan kitap, aslında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sık sık söylediği “Dünya beşten büyüktür” sözünün bir yansıması niteliğinde.
Kitapta, uluslararası siyasetteki aksaklıklar ve sorunlar ele alınarak adil ve sürdürülebilir küresel barışın önemine dikkat çekiliyor.
Özellikle Birleşmiş Milletler (BM) üzerinden, küresel adaleti tesis etmekle yükümlü kurumların yapısına değiniliyor; mülteci krizi, uluslararası terörizm, İslam karşıtlığı gibi güncel sorunlara işaret ediliyor.
BM’nin işlevselliğinin ve etkinliğinin tartışıldığı ilk bölümün ardından, ikinci bölümde daha çok bu konuda ihtiyaç duyulan reformların gerekliliği vurgulanıyor.
Temsilde adaletin sağlanması, BM’de yalnızca beş ülkeye ait olan veto imtiyazının kaldırılması gibi uygulamalarla küresel anlamda daha adil bir düzenin yeniden kurgulanmasının mümkün olduğu belirtiliyor.
“DÜNYA NÜFUSUNUN DÖRTTE ÜÇÜ ETKİSİZ VE YETKİSİZ”
Erdoğan, bugün gelinen noktada Birleşmiş Milletler’in “tüm dünyanın değil güçlülerin menfaatini teminat alan” bir yapıya büründüğüne dikkat çekiyor.
Bosna Hersek, Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’de yaşanan zulümlere seyirci kalan BM’nin yanı sıra uluslararası hukukun da adaletsiz uygulamalara sessiz kaldığını, İsrail’in zalim uygulamalarını hiçbir zaman cezalandırmadığını hatırlatıyor.
Bu kurumların hem etkisiz kaldığına hem de yeni sorunlar ürettiğine Erdoğan şu sözlerle işaret ediyor:
“Güvenlik Konseyi’nin mevcut yapısına göre, dünya nüfusunun dörtte üçü etkisiz ve yetkisiz bırakılmış durumdadır. 8 milyar insanın kaderi, hesap dahi vermeyen beş ülkenin insafına, hırsına, çıkarına ve kaprislerine terk edilemez. Bu durum ne adildir ne de sürdürülebilir.”
“ADİL BİR DÜNYA İÇİN UMUT VE GÜVEN VEREN KÜRESEL DÜZENE İHTİYAÇ VAR”
Dünyanın düzenini, kurtuluş ve mutluluğu sağlayacak olanın “adalet” olduğuna ise Erdoğan şu sözlerle vurgu yapıyor:
“Daha adil bir dünya için umut ve güven veren bir küresel düzene ihtiyaç vardır. Tüm eksiklerine rağmen, eğer gerekli reforma tabi tutulursa Birleşmiş Milletler zemininin bu doğrultuda önemli bir imkân olduğunu düşünüyoruz.
Türkiye olarak Güvenlik Konseyi başta olmak üzere, Birleşmiş Milletler’in yapısında ve işleyişinde kapsamlı bir reforma gidilmesi gerektiği çağrımızı her fırsatta yineliyoruz. Güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu bir sistem tesis edilene kadar “Dünya beşten büyüktür” demeye devam edeceğiz.”
“YEREL ÇÖZÜMLER ANCAK GÜNÜ KURTARABİLİR”
Covid-19 salgınının küresel etkileri nedeniyle uluslararası düzen ve çok taraflılık anlayışının daha çok sorgulanmaya başlandığına dikkat çekilen kitapta, salgının başlarında BM’nin karar alma organı olan Güvenlik Konseyi’nin Covid-19’u gündemine almasının çok uzun sürdüğüne işaret ediliyor.
Büyük sorunlarla karşı karşıya kalınan bu dönemde insanlığın kaderinin sınırlı sayıdaki ülkenin keyfine bırakılamayacağına; küresel sorunlarda yerel çözümlerin ancak “günü kurtarmaya” yeteceğine değiniliyor.
“BM, etkin şekilde inşa edilecek çok-taraflılığın hayata geçirilmesinde en etkili platformlardan biridir. Ancak karşımızda çok kritik meseleler bulunuyor. BM’nin öncelikli olarak bu meselelere odaklanarak, eriyen etkinliğini ve otoritesini tesis etmesi ve kapsamlı bir yeniden yapılanma için daha güçlü adımlar atması gerekmektedir.”
“SIĞINMACI SORUNU BİR ÜLKENİN KENDİ KAYNAKLARIYLA ÇÖZEBİLECEĞİNİN ÇOK ÜZERİNDE”
BM’nin çözüme ulaştırmakla yükümlü olduğu bir diğer problemin ise sığınmacılar konusu olduğuna, bu sorunun bir ülkenin “tek başına kendi kaynaklarıyla çözebileceğinin” çok üzerinde bir durum olduğuna şu sözlerle dikkat çekiliyor:
“Batılı ülkeler sığınmacılar konusunda bunca laf etmelerine rağmen doğru düzgün tek bir çözüm önerisi üretmiyorlar. Bu sorunu ortadan kaldırmak için Suriye meselesinin çözülmesi gerektiğinin farkında değiller. Mülteciler için taahhüt edilen ekonomik yardımlar gerçekleştirilmiyor. Yıllardır bu masum insanları korumak için sınırımızda bir güvenli bölge kurulması gerektiğini dile getiriyoruz. Ancak bu teklifimize kulak tıkayanlar şimdi mülteci dalgasını önlemek için olmadık yöntemlerin peşinde koşuyor. Bunun çözümü sınırları kapatmak, tel örgüler ve çitler çekmek değildir. Asıl çözüm, bu insanların kendi ülkelerinde huzur içinde yaşamalarını sağlamaktan geçiyor. Böylesi bir çözümün tek adresi ise BM’dir.”
“VARİL BOMBALARINDAN KAÇAN MÜLTECİLERİ DEĞİL; TERÖRİSTLERİ KABUL ETTİLER”
Terör meselesinde de söz konusu tutumun iki yüzlü bir tavır olduğu, 15 Temmuz hain darbe girişimine atıfla ifade ediliyor:
“Ülke olarak yıllarca terörün her türlüsüne karşı ilkesel bir tavır etrafında birleşmek gerektiği fikrimizi paylaştık. Ancak Batılı ülkeler konuyu sadece kendileri açısından değerlendirme eğiliminde oldular. Bir terör örgütüne karşı mücadele adı altında başka terör örgütlerine destek verilmesi bir alışkanlık halini aldı. Teröre karşı takınılan iki yüzlü tavır bugün en büyük sorunlarımız arasında yer alıyor.
15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün ardından bunu bir kez daha gördük. Ülkemizde darbe girişiminde bulunan ve 251 vatandaşımızın şehit eden teröristler, kendilerine Batılı ülkelerde güvenli liman buldular. Darbecilere ilk kucak açan ülkelerin başında en yakın komşumuz yer aldı. Halbuki teröre karşı ortak tavır ve iş birliği, terörün her türlüsüne karşı mücadeleyi gerektirirken müttefiklerimiz bu teröristlere kucak açmakta sorun görmedi.
Avrupalı müttefiklerimiz varil bombalarından, kimyasal silahlardan kaçan mültecileri ülkelerine almazken, bir gecede 251 kişinin hayatını kaybetmesine neden olan teröristleri kendi bünyelerine kabul ederek onlara koruma sağladılar. Bugün teröre karşı savaş ilan ettiğini ifade eden “dostlarımız”, yanı başımızda bir terör örgütüyle mücadele etmek için başka bir terör örgütünü desteklemekten çekinmedi. Bu tavırlarından hala vazgeçmiş değiller.
Teröre karşı ortak tavır sahibi olmadan terörizmin sona ermesi mümkün değildir. Böyle bir tavır sadece BM çatısı altında alınabilir. Ancak bu şartlar altında, bu yapı ve bu sorunlarla BM’nin uluslararası terörizme çözüm üretmesi mümkün değildir.”
Devam edecek…
Kaynak : İHA