Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu tarafından Ulucanlar Cezaevinde düzenlenen Yeni Anayasa Sempozyumu’nda konuştu.
Türkiye’nin bundan 43 yıl önce Cumhuriyet tarihinin en karanlık dönemlerinden birini yaşadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan,” Bir sağdan bir soldan mantığıyla 50 kişinin idam edildiği, velhasıl neredeyse her hanenin yaşanan acılardan nasibini aldığı o günler hafızalarımızdan asla silinmedi, silinmeyecek. Şu Ulucanlar Cezaevi’nin, Mamak Cezaevi’nin, Diyarbakır Cezaevi’nin, Sağmalcılar Cezaevi’nin dili olsa da o günleri anlatsa. İdamından sonra yargılandığı suçla ilgisinin olmadığı ortaya çıkan veya Hüseyin Kurumahmutoğlu gibi işkenceyle öldürülen gençlerimizin vebali darbecilerin yakasını öteki dünyada da bırakmayacaktır” dedi.
Darbenin üzerinden 7-8 yıl geçtikten sonra idamla yargılananlar dahil, tamamına yakınının serbest kaldığını söyleyen Erdoğan,” Sadece bu örnek bile yargılamasından infazına, tüm safhalarıyla yapılan işin ne kadar göstermelik olduğunun işaretidir. Tabii 12 Eylül yönetiminin ülkemizin kabine sapladığı en büyük hançer, üzerinde halen konuştuğumuz, tartıştığımız 1982 darbe anayasasıdır. Her ne kadar 1987’den itibaren 23 kez değiştirilmiş, hatta 2017’de tarihi bir yönetim sistemi değişikliğine gidilmiş olsa da elimizdeki metin hala bir darbe anayasasıdır” ifadelerini kullandı.
Yapılan değişikliklerin her birinin önemli olduğunu ancak her değişikliğin anayasanın yazım ve anlam bütünlüğünü bozduğunun bir gerçek olduğunu dile getiren Erdoğan, “ Biz bu amaçla yaklaşık 10 yıl önce Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bir yeni anayasa çalışması başlattık. Daha önceki anayasa değişikliklerine göre en geniş siyasi katılımlı bu çalışma, muhalefet partilerinin tabiri caizse yan çizmesiyle akim kaldı” dedi.
“Buna rağmen ülkemizi yeni, sivil, demokratik, özgürlükçü ve kuşatıcı bir Anayasaya kavuşturma hedefimizden vazgeçmedik.” Diyen Erdoğan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçiş yapılırken anayasayı tümden yeniden yazma teklifini yine muhalefetin uzlaşmaz tavrı sebebiyle hayata geçirilemediğini belirterek, ”Yine de milletimize verdiğimiz sözün takipçisi olmayı sürdürdük. Milletimizi hak ettiği anayasaya kavuşturma idealimizden hiç korkmadık. Geçtiğimiz yıl önce anayasa konusunda söyleyecek sözü olan bilim insanlarımızın ve sivil toplum kuruluşlarımızın katıldığı bir dizi çalıştay düzenledik. Ardından da diğer siyasi partilerle müzakereye esas olacak ve milletimize takdim edeceğimiz kendi anayasa metnimizi hazırladık” diye konuştu.
AK Parti ve MHP dışında sürece katkı sağlayan bir parti olmadığını ifade eden Erdoğan,” Maalesef bu süreçte Cumhur İttifakı Ortakları, MHP ve AK Parti dışında yeni bir anayasa metni hazırlayan siyasi teşekkül çıkmadı. Muhalefet cenahı, sürekli lafını etmesi, istismarını yapmasına rağmen iş somut adım atmaya geldiğinde hemen dümeni başka tarafa kırıp ortadan kayboluyor. Bu defa da aynısını yaptılar. Yeni bir anayasa yerine, dostlar alışverişte görsün Kabilinden tutarsız ve anlamsız bir metni ortaya koy, atıp kendi dünyalarına daldılar. Gerçi onlara da hak vermemek elde değil. Parti içinde aynı kavga. İttifak ortakları arasında aynı kavga. Yurt içine ayrı selam, yurt dışına ayrı selam” açıklamasını yaptı.
“Mücadeleyi asla bırakmayacağız”
Sempozyumu yeni anayasa kararlılığının bir ifadesi olarak gördüğünü söyleyen Erdoğan,” Herkese, kendi kişisel hesaplarının ve kavgalarının içine bu kadar gömülmüşken yeni anayasa gibi vakit emek ve birikim gerektiren bir konuyla kim? Niye uğraşsın ki? Ama bizim milletimiz karşı hem sorumluluğumuz, hem sözümüz var. Bunun için yeni anayasa meselesi daima gündemimizin ilk sıralarında yer almayı sürdürüyoruz. İletişim Başkanlığımız ile Hukuk Politikaları Kurulumuzun düzenlediği bu sempozyumu yeni anayasa kararlılığımızın bir ifadesi olarak görüyorum. Sempozyumun düzenlenmesinde emeği geçenleri ve katılımcıları tebrik ediyorum. Türkiye Yüzyılı hedefimizin unsurlarından biri olan yeni anayasayı milletimize kazandırana kadar çalışmayı, gayret etmeyi, mücadeleyi asla bırakmayacağız. Dünyada Birleşmiş Milletler ‘de temsil edilen ülke sayısı kadar unutmayın, anayasa vardır. Her ülke kendi tarihine, siyasi, sosyal ve kültürel yapısına ihtiyaçlarına göre aile bir anayasa süreci yaşamıştır. Türkiye’nin anayasa geçmişi de 200 yılı buluyor. Cumhuriyet Döneminde de muhtelif anayasa tecrübelerimiz olmuştur. Ancak 27 Mayıs 1960’tan itibaren anayasalarımız maalesef darbe yönetimleri tarafından şekillendirilmiş ve Yürürlüğe konmuştur” değerlendirmesinde bulundu.
Anayasanın darbe ikliminde gerçekleştirilmiş bir referandumla kabul edilmiş olmasının gerisindeki sorunlu fotoğrafı değiştirmediğini söyleyen Erdoğan,” Halbuki Türkiye gibi 2 bin yıllık devlet geleneğine, coğrafyasında bin yıllık hakimiyete, ilk asrına ulaşan cumhuriyet tecrübesine, 73 yıllık demokrasi birikimine sahip bir ülke çok daha iyi bir anayasayı ziyadesiyle hak ediyor. Elbette anayasalar değişmez, metinler değildir .Bunları iyi biliniz. Mesela Amerikan Anayasası 236 yılda 27 kez değişmiş olmasına rağmen ülkenin ihtiyaçlarını hala taşlayabilmektedir. İngiltere gibi Anayasa devleti niteliği taşıyıp da yazılı anayasası olmayan ülkelerde mevcuttur. Bir de kağıt üzerinde çok iyi metinlere sahip anayasaları olup da demokrasiden ve hukuk devletinden çok uzak uygulamaların hüküm sürdüğü ülkelerde söz konusudur. Bizim medeniyet tarihimiz anayasa tecrübesi bakımından çok ama çok zenginmiş. Mesela dünyanın en eski yazılı anayasalarından biri hicretin hemen ardından yapılan 47 maddelik Medine Sözleşmesi diye anılan metindir” dedi.
Yeni bir anayasayı ihtiyacımız olduğu bir gerçektir
Milattan öncesine kadar uzanan ve bugünkü anayasa kavramına karşılık gelebilecek Hamurabi Kanunları gibi metinlerin de coğrafyamızın mirası içinde olduğunu aktaran Erdoğan,” Modern anayasalar için ise İngiltere’deki Magna Carta’dan başlayıp Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi ile Amerikan Bağımsızlık Bildirisine kazanan bir dizi referansa işaret edilir. Ülkemizdeki anayasa girişimleri 1808 tarihli Sened-i İttifakla başlatılır ve 1876 tarihli Kanuni Esasıyla gerçek anlamda vücut bulur. Milli mücadelenin meşru zeminini oluşturan anayasa, 1921 yılında; yani savaşın en şiddetli günlerinin hazırlanıp yürürlüğe girmiştir. Tek başına bile milletimizin ve ülkeyi yönetenlerin hukuki meşruiyet konusundaki hassasiyetini bu anayasa göstermeye yeterlidir. Ardından gelen 1924, 1960 ve 1982 anayasalarının her birinin kendi dönemlerine ilişkin aynı hikayeleri vardır. Bugün bize düşen görev Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında ülkemizin sahip olduğu bu derinlikli birikimin üzerinde kendi hikayemizi yazıp gelecek nesillere en büyük mirası bırakmaktır” diye konuştu.
“Bizi darbe anayasası gölgesinden kurtaracak olması bile yeni anayasa çalışmalarını kıymetli kılmaya tek başına kafidir”
Dünyanın teknolojiden iklime, her alanla birlikte siyasi ve sosyal yapıların da köklü değişimine şahit olduğu bir dönemi yaşadığına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan,” Böyle bir dönemde Türkiye Yüzyılı iddiamızı hayata geçirebilmek için sadece altyapımızı güçlendirmek, vizyonumuzu genişletmek yetmiyor. Tüm bunlara uygun geçmiş birikimleri geleceğin birikimleriyle bütünleştiren yeni bir anayasayı ihtiyacımız olduğu bir gerçektir. Bizi darbe anayasası gölgesinden kurtaracak olması bile yeni anayasa çalışmalarını kıymetli kılmaya tek başına kafidir. Hiç şüphesiz yeni anayasa metni, sihirli bir dernek gibi ülkenin siyasi, sosyal, ekonomik yapısını bir anda değiştirip Türkiye’yi bir masal diyarı haline getirmeyecektir” ifadelerini kullandı.
Milletin ortak değerlerini, ülkenin ortak geleceğini devletin bekasını, insanların doğuştan gelen hak ve özgürlüklerini, siyasi aktörlerin uzlaşmasını, tüm bunları şüpheye yer bırakmayan bir meşruiyet zemininde kuşatan yeni anayasanın Türkiye’ye çok şey katacağının açık olduğunu kaydeden Erdoğan, “Bazı kavramların anayasada çokça zikredilmesi, onların ülkenin ve toplumun hayatında aynı karşılığı veya aynı karşılığa sahip oldukları anlamına gelmez. Nitekim temel hak ve özgürlükler ekonomik ve sosyal haklar gibi konulara en az atıflar bu konuda en ileri kabul edilen ülkelerin anayasalarında yer alıyor. Bu başlıklara en çok atıfların ise sorunlu coğrafyalarda yapıldığı görülüyor. Önemli olan anayasaları modern dünyanın güzel kavramlarıyla süslemek değil, bu metinlerin ruhuna uygun yönetimler ve uygulamalar ortaya koymaktır” açıklamasını yaptı.
“Bize düşen kapıları çalmak”
Yeni Anayasa için çağrıda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan,”Anayasa metinlerinin kısa veya uzun olmasını da bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Her sistem, onu işletecek kişilerin anlayışına ve tarzına göre somut uygulamalara dönüşür. Bize düşen sistemi mümkün olan en sağlam, en gerçekçi, en sürdürülebilir şekilde kurmaktır. Türkiye’nin demokrasi ve hukuk pratiği bize şunu söylüyor; ‘kısa metinler bürokratik oligarşinin istismarına uğrayabilir. Uzun metinler de siyasi ve sosyal dönüşümün önünü tıkayabilir. Dolayısıyla bize lazım olan lafzı, ruhu ve hacmiyle milletimizin dünyaya ve hayata bakışına, ülkemizin hedeflerine ve birikime uygun bir anayasa metnidir. Dünya ve ülke şartlarına göre metni ne kadar değişirse değişsin işte bu anlayışın hep devam etmesini sağlayan bir anayasayı ülkemize kazandırmak istiyoruz. Biz parlamentodaki bütün gruplarla bunları konuşacağız, görüşeceğiz; onlar da bu işe olumlu bakarlarsa Abdullah Bey( AK Parti Grup Başkanı Abdullah Güler) yolumuza devam edeceğiz. Olursa olur, olmazsa olmaz. Bize düşen kapıları çalmak.
Cumhur İttifakı olarak biz bunu alırız. Buradan tüm siyasi partilere, sivil toplum kuruluşlarına, akademi mensuplarına sesleniyorum; “Müsademe-i efkârdan barika-i hakikat doğar” sözüne uygun şekilde en ideal anayasa metnini bulmak için gelip konuşalım, tartışalım, müzakere edelim. Ama bu süreçte kaçmayalım. Hiç kimsenin böyle bir anayasa arayışında ve çalışmasından rahatsız olmasına gerek yoktur. Geçirdiği onca değişiklikle adeta yamalı bohçaya dönen bir anayasa yaşamaya devam etmek siyaset içinde ülke içinde artık taşınması zor bir yüke dönüşmüştür. Mevcut anayasamız muasır medeniyetler yolculuğunda ülkemizin önünü açmak yerine sürekli paça aşağı çekmektedir.
Vesayetten darbeye nice yükü omuzlarından atan Türkiye’nin 12 Eylül anayasası konusunda da bunu yapacak dirayete sahip olduğuna yürekten inanıyoruz. Darbe direktifi olarak değil gerçek bir toplum sözleşmesi olarak hazırlanmış yeni anayasayı ülkemize kazandırana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Her işimiz gibi yeni anayasa çalışmalarında da düsturumuz ‘insanı yaşat ki, devlet yaşasın’ prensibi insanı önceleyen milletin çeşitliliğini ve zenginliğini yansıtan, toplumun gerisinde kalan değil, topluma dinamizm katan bir anayasa hedefliyoruz” dedi.
Hülya Keklik
*İHA*