Muhit dergisi ve Muhit Kitap yayın yönetmeni, şair-yazar İbrahim Tenekeci, yeni kitabı Tüm Zamanlar ’da meşakkatli bir işe girişerek, Kastamonu-Taşköprü’de şekillenen ailesinin hikayesini şiirle anlatıyor
Şair, yazar ve her zaman kalemiyle “vefa makamı”ndan bildiren insanlardan İbrahim Tenekeci… Genç şairlerin, yazarların önünü açan, elinden tutanlardan… Dünyaya ‘gerektiğinden fazla’ değer vermeyenlerden… Tenekeci bu kez yeni şiir kitabı Tüm Zamanlar’la okurunun karşısında. Öyle bir çalışma ki Tüm Zamanlar, şair pekala nesirle de anlatabileceği aile öyküsünü, zor bir işe girişerek şiirin imkanlarıyla anlatmayı seçmiş. 1970’de Kastamonu-Taşköprü’de doğan Tenekeci, köyünün tarihini, aile fertlerinin hikayelerini şiirle, ilmek ilmek işlemiş. Kitap aynı zamanda, Tenekeci’nin Muhit Dergisi’yle birlikte yayın yönetmenliğini üstlendiği Muhit Kitap’ın 100. eseri. Şair, kitap için hayatta kalan en yaşlı aile büyükleriyle görüşmeler yapmış.
12 yıllık bir emek var ortada… “Birazdan okuyacağınız metinde, önce Kastamonu ili Taşköprü ilçesine bağlı yoksul bir dağ köyünü, sonra da bu köyden bir aileyi, ailemi, anlatıyorum. Metin boyunca, şiirselliğin ve derinliğin ara sıra kaybolduğu yerler var. Bunun farkındayım. Unutmayalım ki bu metin, sanat kaygısından ziyade, mesuliyet duygusuyla kaleme alındı. Derinlik, öncelikli olarak, anlatılan insanların kendisindedir” diyor Tenekeci kitabın girişinde. Her zamanki gibi mütevazılığı elden bırakmıyor. Çünkü kitap şiirselliğini ve derinliğini bir an olsun kaybetmiyor. Çünkü şair, hayattaki şiiri, şiirdeki hayatı görme ustası ne de olsa.
‘DOKUZ ANALI’DIR BU YÜZDEN ADI!
Tenekeci’nin anlatısında savaş sonrası yoksulluk da keder de var, dünyaya gönül vermeyen sahici insanların bilgeliği de… Dedesini şu mısralarla anlatıyor şair kitabında mesela:
“Yanık Mustafa derler dedeme
Sesi çok güzeldi, içli türküler
Diyor ki babam, yalnız bir kere
Ağladığını gördüm, öküzler
Ağlamış kalmış, çöküp de yere
Öküzlerin çalındığı o gece.
Yeleği vardı, kendisi yoktu.
Böyle anlatıyor annem dedemi.
Yelek yamadan ibaret yani.
Anlatamaz şairler bile
Yoksulluğu bundan iyi.
Baba Ahmet Bey ise, her harfi ruhumuza değen, kalbimizi 12’den vuran şu mısralarla yer buluyor Tüm Zamanlar’da:
“Annesi öldüğünde babam
Beş aylıkmış daha, yokluk zamanı.
Çevre köylerinden bile kadınlar
Gelip emzirmişler babamı,
Dokuz Analı’dır bu yüzden adı.
Bir yara gibi Elife Ninem
Ailenin içinde kanayıp durmuş,
Elif demiş babam, kızlarından birine
Öyle yaptım, ben de.
O uzun/Annesiz geceleri, çocukluğunun.
Sertti mizacı, demek ki bundan
Severken acemiydi, şimdi de öyle
Bekçi oldu, sonradan.”
Ya bize ‘yaşamak‘ dersi veren ‘Allah’ın tabiatı’ndan başka dünya dili bilmeyen Çoban Hasan’ın hikayesi! Bu mısralar da; ne kadar uğraşsak, Tüm Zamanlar’ı anlayıp anlatma çabamızın eksik kalacağı yazımıza alabildiğimiz son dizeler olsun: “Azıcık azıkla geldiğin bu yer/ Çayırlar, çimenler, hep güzel şeyler/O kutlu yalnızlık, o kutsal kuyu/Otlardan kalkan yüksek tevazu-/Sarılmışsın, kendine./ Harfler, rakamlar, hepsi yabancı/Ağaçtır, rüzgârdır, işaretlerin./Dilimizi bilmezsin, bildiğin/Allah’ın tabiatı.”
Kaynak : İHA