İngiliz arkeolog Sir W. M. Ramsay tarafından 31 Mart Olayı’nın yaşandığı günlerde İstanbul’da kaleme alınan “İsyan Günlerinde İstanbul” adlı kitap Timaş Yayınları’ndan okuyucuyla buluştu.
Modern Türkiye tarihinin kırılma noktalarından olan 31 Mart İsyanı üzerinden 114 yıl geçti. 31 Mart İsyanı hem başlangıcı hem de sonuçları itibariyle hala tarihin en çok tartışılan konularının başında geliyor. Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle neticelenen olaylar üzerine yazılmayan söylenmeyen neredeyse kalmadı.
II. Meşrutiyet sonrasının hükümetine karşı başlayan olaylar ve duruma el koymak için Selanik’ten İstanbul’a gelen Hareket Ordusu’yla ilgili soru işareti taşıyan noktalar hala tartışılırken 31 Mart İsyanı’nda tartışmalara farklı bir bakış açısı getiren en ilginç tanıklıklardan biri ise bir İngiliz’e ait. Anadolu’da arkeolojik araştırmalar yapmak için ailesiyle İstanbul’a gelen Sir W. M. Ramsay, eşi ve kızı ile birlikte bir anda kendilerini imparatorluğun başkentinde tehlikeli olayların içinde buluveriyor. Ramsay, ailesiyle birlikte 17 gün boyunca olayların tam ortasında yaşadıklarını gün gün not ediyor. Ramsay’in tuttuğu bu notları Timaş Tarih etiketiyle çıkan İsyan Günlerinde İstanbul kitabından okumak mümkün.
17 günlük maceraları boyunca İstanbul’un pek çok farklı yerinde farklı kişilerle görüşme imkânı bulan Sir Ramsay’in bu ziyaretlerinden ve görüşmelerinden edindikleri bilgiler 31 Mart’a değişik bir pencereden bakma imkânı sunuyor.
İsyan Günlerinde İstanbul adlı kitaptan dikkat çeken bazı bölümler şöyle:
Abdülhamit’in Tahttan İndirilişi
“Abdülhamit neredeyse tamamen yalnız kaldı; sarayın hanımları ve birçok hizmetkarı saraydan alındı. Sultan tek kaldığında onunla başa çıkmak daha kolay olacaktır. Şayet tahttan çekilmeyi reddetmekte ısrar ederse özel bir statüye indirgenerek tahttan zorla indirilme ihtimali de söz konusu. Bu ise oldukça karmaşık bir prosedür. Bu aslında dini bir işlem olsa da fetvası en yüksek din yetkilisi olan Şeyhülislam’dan değil, oldukça yaşlı ve saygı duyulan bir adam olan Fetva Emini’nden çıkacaktır. Fetva Emini, Sultan’ın hükmetmeye uygun olmadığına dair fetva çıkartmalı, ardından bu fetva önce Şeyhülislam, ardından da Sadrazam ve Harp Bakanı tarafından imzalanmalıydı; fetva ancak ondan sonra yürürlüğe girebilecekti.” (Sayfa 137)
“Söylenenler doğruydu. Gerçekten de Yıldız’dakileri getiriyor¬lardı! Saray teslim olmuştu! Abdülhamit düşmüştü! Ve saraya tek el bile ateş edilmemişti! Jön Türkler maksatlarını öylesine gizli tutmuşlardı ki elçiliklerde bile çok az insanın gerçekleşene dek neler olup bittiğinden haberi olmamıştı.”
Almanlar mı İngilizler mi?
“Rivayetlere göre o olaylı haftada Jön Türklerin İstanbul’a yürüyüşünü de Almanya finanse etmişti. Bu rivayetin ne kadarının doğru olduğunun kararını verecek ben değilim ancak doğruluk payı varsa da bir ülkenin parasının daha faydalı bir şekilde harcandığı olmamıştır. Hürriyet Ordusu’nun şehre muzaffer girişi tüm dünyada Almanlar için bir zafer, İngiltere içinse bir utanç kaynağı olarak görülüyordu. Bu konuştuğum herkes tarafından hissedilip kabul edilen bir durumdu.” (Sayfa 54)
“Artık muhalif olmaya hazırlıklı olmayan herkes İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yanında bulunmuyor. Ayrıca İttihatçılar, Sultan’ın hafiyelik ve gizli cinayetlerle ayakta tuttuğu rejiminin yarattığı korkudan bıkan geniş bir kitle tarafından destekleniyor. Masum Liberalleri isyanla bağdaştıran en saçma söylentiler yaygınlık kazanmış durumda. Hatta İngiliz elçiliğinin bile bu isyana sempatiyle yaklaşıp onu körüklediği iddia ediliyor. Hiçbir şey bu söylentilerden daha saçma olamayacağı gibi daha tehlikeli ve acınası da olamaz.” (Sayfa 95)
Kaynak : İHA