Geçenlerde Dünya Müslümanları olarak miraç kandilini yazdık, kutladık, birbirimizi tebrik ettik. Fakat İsrâ ve Mi‘rac’ın tahakkuk ettiği Kudüs’e dokunamadık, Gazze’yi kurtaramadık.
İçerisinde bulunduğumuz hafta, daha ziyade Gazzeli kardeşlerimizin açlıktan öldüklerine dair haberler duymaktayız. Dünden kalan yemek artıklarını tavuklara verirken şöyle bir baktım. Genelde bu tür yiyecekler, insanın midesini bulandıracak tarzda olur, bakanın midesi bulanır. O an aklıma Gazze’deki kardeşlerimiz geldi. Onlar, tavuklar için hazırladığım bu yemek artıklarını dahi bulamayacak kadar açlık ve sefalet içerisindeler, bizler de elimizdeki nimetlerin nankörleri.
İsrailoğullarının ne kadar azgın bir millet olduğunu, peygamberlerinin bile neredeyse kendileri ile baş edemediğini ve kendi peygamberlerini dahi hunharca öldürdüklerini ayet ve hadislerden okur, “Nasıl bir topluluk bu böyle, bugün böyle bir topluluk var mı acaba?” diye sorardım kendime. Evet, bugün şahit olduk, aynı soy(suzluk), aynı kendini beğenmişlik, aynı kibir, aynı şımarıklık, aynı zulüm, aynı barbarlık, aynı lanetli kavim. Ama maalesef bugün onları dize getirecek bir peygamber yok.
Kur’ân-ı Kerîm’de pek çok ayet israiloğullarının zulmünden bahsetmektedir. Burada söz konusu ayetlerden sadece birkaçını vererek sözümüzü bu ayetler üzerinden inşa etmeyi uygun görüyoruz.
İsrailoğullarının zulümlerine dair daha pek çok ayet var. Fakat dikkatli bakıldığında bu ayetlerin bize bazı mesajlar verdiği görülecektir: Öncelikle israiloğulları öyle azgın bir millettir ki peygamberleri dahi onlarla pek çok problem yaşamış ve dahi bazıları öldürülmüşlerdir. Bu da demektir ki günümüz ve sonrasında onlarla mücadele büyük bir sabır (devamlılık) ve metanet gerektirecek ve pek çetin olacaktır. Allah ve Rasûlü bu tür zalimlerle mücadeleyi ve adaleti tesis etmeyi şu şekilde Müslümanlara bir görev olarak tevdi etmiştir: “İçinizden biri bir kötülük görürse onu eliyle, buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin; buna da gücü yetmezse kalbiyle (ona karşı kin ve nefret beslesin). Bu ise imanın asgarî gereğidir.” (Müslim, “Îmân”, 78) hadisi bunu göstermektedir. Buna rağmen fiili dualarımızı (mücadeleyi) bırakıp sadece sözlü duada bulunmakla yetinirsek bu görevi tekrar Allah’a irca etmiş oluruz. Tabiri caizse Cenâb-ı Hak: “Hadi kullarım bu zulmü bertaraf edin, kardeşlerinizi kurtarın.” buyururken biz hiçbir gayret göstermeyip “Rabbim (sen) kardeşlerimizi kurtar.” demiş olmaz mıyız? Elbette dualarımızı eksik etmeyeceğiz. Fakat salt kavli bir dua ile yetinmenin Müslümanlara bela getirmesinden duyduğum endişeyi dile getirmek isterim. Şu ayet ve hadisi bu açıdan dikkatlerinize sunuyorum: “Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet ve hepsini perişan eder). Biliniz ki Allah’ın azabı şiddetlidir.” (Enfâl, 8/25) “Şayet insanlar zalimi görüp de onun zulmüne engel olmazlarsa Allah çok geçmeden onların hepsini kapsayacak bir azap gönderir.” (Ebû Dâvûd, “Melâhim”, 17)
Demek ki Cenâb-ı Hak, israille mücadele ve neticesinde Gazze’yi kurtarma görevini Müslümanlara vermiştir. Dolayısıyla Müslümanlar Allah’ın Gazze’yi kurtarmasını beklemekten ziyade başlarına gelecek musibetlerden korkmaları gerekmektedir. Peki ya süreç nasıl işlemeli? İsraille her açıdan ve topyekün bir mücadele olmalı. Böyle bir ruh şaha kalktığında Cenâb-ı Hakkın nusretinin de Müslümanlarla birlikte olduğu görülecek; dağlar, taşlar dile gelecek ve israil inşallah tarumar olacaktır. Bunun basit bir problem olmadığını sakın unutmayalım. Bu öyle büyük bir sıkıntıdır ki çözüldüğünde dünya hayatı son bulup ahiret hayatı başlayacaktır. Şu hadis bunu anımsatmaktadır: “Müslümanlarla Yahudiler harb etmedikçe kıyâmet kopmayacaktır. O harpte Müslümanlar (gâlip gelerek) Yahudileri öldürecekler. Öyle ki Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanacak da, taş veya ağaç; ‘Ey Müslüman, Ey Allah’ın kulu, şu arkamdaki Yahudi’dir, gel de onu öldür!’ diye haber verecektir. Sadece garkad ağacı müstesna, çünkü o, Yahudilerin ağaçlarındandır.” (Müslim, “Fiten”, 82)
Anlaşılan o ki bugün hangi Müslüman kardeşimiz bu azgın güruhu dizginlerse o şanlı peygamberlerin varisleri olacaklardır inşallah. Yok mu peygamberler varisi olmak isteyen, yok mu dünya Müslümanlarına adil bir lider, yok mu cenneti dünyada iken kazanmak isteyen… yok mu?
Vahşi, barbar ve azgın israil’in bunca zulmüne rağmen pek az kahraman hariç dünya Müslümanları bu zulme seyirci kalıp bu zulmü kınamaktan başka bir şey yapmamaktadırlar. Fakat şu bir gerçek ki bu zulmü şiddetle kınama hususunda Müslümanların üstüne yok. Anladık ki Müslümanlar eylem olarak değil, sanki söylem olarak İslâm’ı sevmekteler.