Doç. Dr. Feyza Betül Köse Tarihte Müslüman Kadın, Coğrafyada Müslüman Kadın, Düşüncede Müslüman Kadın, İlimde Müslüman Kadın ve Siyasette Müslüman Kadın başlıkları altında beş ciltlik Müslüman Kadının Tarihi çalışmasını tamamladı.
Müslüman Kadının Tarihi adlı beş ciltlik kitap alanında önemli bir boşluğu dolduruyor. Ensar Yayınları arasında çıkan Müslüman Kadının Tarihi serisini Tarihte Müslüman Kadın, Coğrafyada Müslüman Kadın, Düşüncede Müslüman Kadın, İlimde Müslüman Kadın ve Siyasette Müslüman Kadın başlıklarını taşıyan beş kitap oluşturuyor. Dünyada ilk kez yapılan böyle bir çalışmayı 38 kadın akademisyen hazırladı. Serinin editörü Feyze Betül Köse ile bu önemli çalışmayı konuştuk.
Müslüman Kadının Tarihi adlı oldukça önemli ve iddialı bir çalışmayı kadın akademisyenler olarak hazırladınız. Öncelikle böyle bir çalışma yapma fikri nasıl ortaya çıktı?
“İslâm ve kadın”, gerek Müslüman dünyada gerekse Batı’da üzerinde en çok durulan konulardan biri. Sayısız çalışma yapılmış durumda ve hala yapılıyor. Ancak ortaya çıkan ürünlere baktığımızda, savunu, ret, saldırı, kimlik inşası veya öğüt ve nasihat çerçevelerinin dışına çıkamadığını görüyoruz. Mevcut dili ve ortaya konulan kadın kimliğini savunan kesimlerimiz var. Bir de tüm olguları reddeden, İslâm’ın aslında kadına ne kadar kıymet verdiği üzerinden söylemler mevcut. Öte yandan bir kesim de mesaisini kadına bir kimlik belirlemeye, ona sınırlar çizmeye, hareket alanını tayin etmeye, onu kendileri ve toplum için en “zararsız” konumda tutmaya yoğunlaştırmış durumda. Maalesef dini yaşama ve yaşatmanın ölçüsü “kadın” üzerinden belirleniyor. Batı’da ise İslâm’a kadın üzerinden saldırı hâkim. Bu tavrın, bizde de destekleyicileri var kuşkusuz.
İslâm ve kadın konusuna yaklaşımlardaki âdeta bu kaos durumunu ortadan kaldırabilmenin yolu, kuşkusuz meselenin bilimsel ve tarafsız bir şekilde ele alınması. Müslüman kadının Hz. Peygamber döneminden başlayıp günümüze kadar yaşadığı süreçler ve tarihî konumunun araştırılması, İslâmî metinlerin uygulama zemininde ne derece karşılık bulduğunun göz önüne serilmesi açısından son derece gerekli. Bu düşüncelerle Müslüman kadının tarihî köklerine inmek, tarihte ne olmuş ise, onu tüm açıklığıyla ortaya koymak, “olanı olduğu gibi anlatmak” için elimizi taşın altına koymaya karar verdik. İdeolojik kaygılardan, modernizmin dayatmalarından, dinin yanlış yorumlarının çizdiği çerçeveden uzak bir şekilde Müslüman kadının tarihi köklerine yolculuk yapmak istedik. Çalışmamızın ortaya çıkmasında bütün bu gerekçeler etkili oldu.
BİLİMSEL BİR KAYNAK HAZIRLADIK
Çalışmayı hazırlarken nasıl bir yol izlediniz? Hangi kaynaklardan yararlandınız? Kaynak konusunda sıkıntı yaşadığınız alan oldu mu? Çalışmanın hitap ettiği kitle ve dili hakkında ne söylersiniz?
Çalışmaya Müslüman kadını tüm yönleriyle aktaracak bir plan hazırlamakla başladık. Tespit ettiğimiz beş ayrı alanı, kendi içerisinde bağımsız ancak bir diğeri ile ilintili olacak şekilde bölümlendirdik. Böylece okurlarımız, beş kitabımızdan hangisini ellerine alırlarsa alsınlar, bir diğer bölümle tekrara düşmeyen ve birleştiğinde bir bütün oluşturan yazılarla karşılaşacaklar. Yazar-bölüm eşleştirmesi yaparken konunun uzmanı isimlerle çalışmaya dikkat ettik. Yazıların tamamlanmasından sonra editöryal süreç başladı, bölümler ciddi ve titiz bir editör okumasına tâbi tutuldu. Tashihler, kontroller ve tekrarlanan editör okumaları ile kitaplarımız yayın aşamasına geçirildi.
Seri, kırk iki bölümden oluşuyor ve her bir bölümün kaynaklarının kendisine ait özellikleri var. Çalışmamızın orijinal kaynaklara dayanmasına önem verdik. Bölümün özelliğine göre mümkün olduğunca ilk ve en sağlam kaynaklara ulaştığımızı söyleyebilirim. Yazarlarımız alanlarının uzman isimleri. Dolayısıyla hangi kaynakları kullanacakları hususuna, ulaştıkları kaynakların diline son derece hâkimler, bu noktada herhangi bir sıkıntı ile karşılaşmadık.
ÖĞRENMEK İSTEYEN HERKESE HİTAP EDEN BİR ÇALIŞMA
Müslüman Kadının Tarihi bilim insanları tarafından kaleme alınan ancak sadece bilim dünyasına hitap etmeyen bir seri. İlgili alanlardaki bilim insanları için önemli bir kaynak. Bunun yanında profesyonel olarak bilimle uğraşmayan ancak okuma ve öğrenmeye meraklı insanımızın istifade edeceği bir çalışma. Kitaplarımızda sıradan olmayan, bilimsel değer ifade eden bilgiler ve sıkıcı olmasının önüne geçen yalın bir dili birlikte bulmak mümkün. Malumunuz bilimsel çalışmaların halkımıza yansımalarında karşılaşılan en önemli sorun, bilim dilinin kimi zaman anlaşılmazlığı. Çalışmamız her ne kadar bilim insanları tarafından ve bilimsel ölçütlerle kaleme alınsa da sade ve açık bir dil kullanma konusunda oldukça iddialı. Çalışmamızın geniş kesimlere ulaşması için bu hususun üzerinde önemle durduk. Gelen tepkiler de bilimselliği ve sadeliği yakaladığımızı gösteriyor.
KADINLAR HAKKINDA FİKİR BEYAN EDENLER HEP ERKEKLER OLDU
Kitapta imzası bulunan isimler kadınlar. Bu çalışmayı kadınlar olarak yapmanızın sebebi neydi? Kadın gözüyle Müslüman kadın tarihine baktığınızda diğer çalışmalardan farklı olarak neler gördünüz? Nasıl bir çalışma ortaya çıktı?
Müslüman Kadının Tarihi, projelendirilmesinden yayınevine teslimine kadar tüm süreçlerinde sadece kadın bilim insanlarının bulunduğu bir çalışma. Kadının tarihini kadının anlatması zaten projenin çıkış noktasını ve farklılığını oluşturuyor. Zira kadınla ilgili devasa yazın ve söylemlerde kadın, konu olmaktan öteye nadiren geçebiliyor. Geçmişten günümüze kadınlar hakkında fikir beyan edenler genellikle erkekler. Bu da yaratılışları gereği birbirini tam olarak anlaması mümkün olmayan iki ayrı cinsten birinin, diğerini tanımlaması hatta ona dair norm belirlemesi anlamına geliyor. Erkeklerin, kendi algılamaları ile kadına dair oluşturdukları söylem ve yazılı ürünleri, yanılgılar ve belli ölçüde tarafgirlik barındırıyor.
KADINI EN İYİ KADIN ANLAYABİLİR
Kadın, hemcinslerine dair bir bilgiye ulaştığında, orada kendisini görüyor, yaşanılanları kendi deneyimi gibi algılıyor ve bu, doğru sonuçlara ulaşmasını sağlıyor. Çok bariz bir örnek, herhangi bir rivâyette satır arasında yer alan, bir savaşa katılan kadın hakkındaki “henüz doğum yapmış olması” ayrıntısı bir erkek tarafından göz ardı edilebilir veya doğumun kadın üzerindeki etkisi tam anlamıyla yansıtılamadan metin yazılabilir. Sonuçta okuyucunun, tarihte hakikatte ne olduğunu görmesi zorlaşır. Oysa bir kadın, bu ayrıntıyı olması gerektiği ölçüde değerlendirebilme ve metnini bu şekilde kurgulama imkânına sahip. Veya bir savaşın kadın üzerinde yaptığı tahribat, ancak bir kadın tarafından tam olarak anlaşılabilir. Bu gibi örnekleri çoğaltmak mümkün ve her biri, kadın hakkında doğru kanaatlere ulaşmanın, konunun kadın araştırmacılar tarafından ele alınmasıyla sağlanabileceğini gösteriyor.
Müslüman Kadının Tarihi, kadına özgü yönleri, ancak bir kadının görebileceği detayları ve psikolojik durumları göz önünde bulundurarak kadının köklerine yolculuk yapıyor. Hemcinsimiz olmayan yazarlar tarafından kaleme alınan çalışmalarda göremediğimiz kadını tam manasıyla anlamak ve ona dair ayrıntıları aktarmayı serimizin başarılı bir şekilde gerçekleştirdiği kanaatindeyiz ve geri dönüşler de bu kanaatimizi doğruluyor.
Kitabın önsözünde “Müslüman kadın imgesi, değindiğimiz karşıt fikirlerin çarpıştığı bir zemin olarak kalmış ancak İslâm’ın ilk gününden bugüne ‘kadın’ın hakikatte neye tekabül ettiği üzerinde durulmamıştır. Oysa dini yaşama ve yaşatmanın ölçüsünün ‘kadın’ üzerinden belirlendiği bu vasatta ‘kadın’ konusunda bir söylem geliştirmek için ihtiyaç duyulan öncelikli husus, vakıanın tarihî arka planı bilgisidir” diyorsunuz. Bu anlamda bugüne kadar yapılan çalışmalardan yola çıkarak şunu sormak istiyorum: Müslüman Kadın Tarihi çalışması bu anlamda ve farklı açılardan nasıl bir boşluğu dolduracak?
Evet, kadın konusunda çok şey söylenmiş ancak bugüne kadar, olgunun tarihi durumu göz ardı edilmiş. Kadının, tarihin çeşitli dönemlerindeki durumuna ilişkin çalışmalar var ancak bu çalışmalar, bir kesiti ele alıyor. Müslüman kadının tarih sahnesine çıktığı Hz. Peygamber döneminden başlayarak birbirinden çok farklı alanlardaki tarihî seyrine ilişkin bütünsel bir çalışma, olguyu tam olarak gözler önüne serecektir.
Müslüman Kadının Tarihi, işte bu eksikliği doldurmak üzere hazırlandı. İlk kadının Hz. Peygamber’in davetine icabet ettiği andan başlayarak günümüze kadar tüm tarihi dönemlerde, tüm coğrafyalarda, İslâm düşüncesinde, ilim alanında ve siyasette Müslüman kadının konumunu ortaya koydu. On dört asrı aşan süreci tümüyle ve farklı açılardan ele alan bir başka çalışma bulunmuyor. Bizim çalışmamızın sağladığı bilgiler üzerine inşa edilen fikirlerin, sağlam bir zemine sahip olmaları bakımından daha isabetli olacağı kanaatindeyiz.
Mevcut literatürdeki en büyük sorunlardan biri, “kadın”ın yanlı bir şekilde ele alınması. Bir taraf kadın üzerinden İslâm’a saldırıda bulunurken diğer taraf da buna karşılık verme kaygısıyla pozisyon alıyor. Bu da farkında olarak veya olmayarak tarihin tahrifini, başka bir deyişle elde etmeyi arzu ettiğimiz sonucu verecek şekilde tarihi konuşturmayı beraberinde getiriyor. Bu yaklaşımın bizi “doğru”dan ve tarihî gerçeklikten uzaklaştırdığı muhakkak. Müslüman Kadının Tarihi serisinin en önemli iddialarından biri tarafsızlık. Bilimsel analizden geçirdiğimiz tarihî kayıtlar bize ne söylüyorsa onu sunmaya azami gayret gösterdik. Bu nokta çalışmamızın güvenilirliğini sağlıyor.
Yazarlarımızın akademik çevrelerden seçilmesi, bilimsellik açısından son derece önemli. Tüm yazarlarımız, doktora sürecinden geçmiş ve çeşitli kariyer basamaklarında bulunan, alanlarının uzmanı olan isimler. Otuz sekiz kadın bilim insanı, konularına dair derin çalışmalarının ürünlerini kırk iki ayrı bölümde sundu. Bu kadar nitelikli ve geniş bir yazar kadrosunun, bilgi birikimleriyle konularını gerçek tarihî verilere dayandırarak ele almaları Müslüman Kadının Tarihi’ni, mevcut kadın çalışmaları arasında çok farklı bir noktaya taşıyor.
Müslüman Kadının Tarihi; Tarihte Müslüman Kadın, Coğrafyada Müslüman Kadın, Düşüncede Müslüman Kadın, İlimde Müslüman Kadın ile Siyasette Müslüman Kadın başlıklarını taşıyan beş kitaptan oluşuyor. Müslüman kadını bu başlıklar üzerinden değerlendirdiğimizde hangi başlık altında kendini ifade etmesi, kimliğini ortaya koyması tarih boyunca zor olmuş? Hangi alanlarda büyük başarılara imza atmış?
Buna tek cevap vermek zor. Zira on dört asrı aşkın bir süreç ve birbirinden çok uzak coğrafyalar, farklı toplumlardan bahsediyoruz. Bir coğrafyada kadın belirli zorluklarla karşılaşırken bir diğerinde yaşamayabiliyor. Bulundukları toplum da burada çok önemli bir faktör. Örneğin, Orta Çağ’da Maveraünnehir’deki bir Müslüman kadın ile Mısır’dakinin yaşamı büyük farklılıklar gösterebiliyor. Veya aynı coğrafyada farklı asırlarda yaşayan kadınların karşılaştıkları zorluklar birbiriyle örtüşmeyebiliyor. Tüm bu etkenlerin getirdiği farklıların yanında kadınların, ortak kaderlerinin erkek egemen toplumda bir birey olarak varlık mücadelesi vermek olduğunu söyleyebilirim. Kadının nerede konumlanacağına kendisinin karar verememesinin, toplumun ve algıların dayatmalarının bu husustaki etkinliği kadın için hep en önemli sorun olagelmiş. Pek tabii ki aile içi iletişimden eğitime, iktisadî hayattan siyasete tüm alanlarda bu durumun yansımalarını görüyoruz. Bunlar arasında en az görünür oldukları alan ise siyaset. İktidara gelen, muhalefette olan kadınlar var ancak genele oranladığımızda sayıları çok düşük kalıyor. Müslüman kadın, siyasette sadece temsil etme pozisyonunda değil, toplumdaki siyasî varlığında da büyük sorunlar yaşamış. Bu alandaki görüş ve taleplerini dillendirme imkânı bulabilmek genellikle çok zor olmuş.
Müslüman kadın, yine yaşadığı zaman dilimi, coğrafya ve topluma bağlı olarak imkânları zorlama fırsatı elde ettiği her alanda başarılara imza atmış. Burada kesin bir alan söylemek güç. Dinî ilimlerde, müspet bilimlerde, edebiyatta önemli mevkilere gelmiş kadınlarımız var. Milli Mücadele başta olmak üzere ülkesinin savunmasında büyük işlere imza atan kadınlara tarihin her döneminde rastlıyoruz.
KADIN OLMAK HER ÇAĞDA ZOR
Müslüman kadının dünden bugüne hikâyesine baktığımızda bugün yaşadığımız çağda Müslüman kadın olmak daha mı zor daha mı kolay? En zorlandığı alan hangisi?
Kadın olmak her çağda zor. Müslüman kadın olmak ise beraberinde farklı zorlukları getiriyor. Bunun bir tarafı din anlayışına uygun yaşayabilmenin zorluğu. İslâm’ın görünür olmamasının yeğlendiği ortamlarda gözler hemen Müslüman kadına çevriliyor ve ilk ona kısıtlamalar getiriliyor. Bugün ileri demokrasi olarak görünen kimi ülkelerde dahi Müslüman erkeklerin yaşamadıkları bazı güçlüklere Müslüman kadınlar muhatap oluyor. Meselenin bir diğer tarafı ise din algıları doğrultusunda Müslüman kadın için sınırlar çizilmesi, hareket alanının belirlenmesi, aslında sınırlandırılması. Burada “din” değil “din algıları” ifadesini özellikle kullanıyorum. Zira kendisinin dinden anladığını din zanneden kesimler, güya toplumu korumak düşüncesiyle Müslüman kadını toplumdan âdeta tecrit edebilmenin gayreti içerisindeler. Dini anlatma gayesini taşıyan tüm söylemleri Müslüman kadını silikleştirmeye, ona ailesiyle kısıtlı bir alan bırakmaya yönelik. Günümüz Müslüman kadını din adına konuşma iddiasındaki bazı kişilerin kadına yönelik fiziksel şiddeti tarif edişlerine şahit oluyor. Dolayısıyla onun en zorlandığı husus din adına, sınırlarını aşarak kendi alanına giren zihniyetin üstesinden gelmek ve Hz. Peygamber dönemindeki toplumsal statüsüne ulaşmak gibi görünüyor.
Kaynak : İHA