Medipol Üniversitesi’nde “İsrail-Filistin Savaşı: Dünü, Bugünü ve Yarını” başlıklı bir program düzenlendi. Programda konuşan Ortadoğu Uzmanı Dr. Cafer Talha Şeker, Arap-Yahudi tarihindeki ortak yönleri ve çatışmaları ele alarak, “Doğu Akdeniz’deki işbirliğini birileri engelliyor” dedi.
Medipol Üniversitesi Siyaset Kulübü öğrencilerinin düzenlediği “İsrail-Filistin Savaşı: Dünü, Bugünü ve Yarını” isimli konferansa Dr. Cafer Talha Şeker konuşmacı olarak katıldı. Dr. Şeker, konuşmasına Araplar ile Yahudiler arasındaki tarihi akrabalığa dikkat çekerek başladı. Arapların iki kola ayrılıp “Arap el-aribe” denen Arap asıllı Araplar ve “Arap el-müstaribe” denen “Araplaşmış Araplar” olduğunu ifade etti. İlk grubun Yemen’den Arabistan Yarımadası’na yayılmış olduğunu, ikinci kolun ise bölge dışından gelip Araplarla karışanlar olduğunu söyledi. Hazret-i İbrahim’in iki oğlundan Hazret-i İshak’ın soyundan gelenlerin Yahudiler, Hazret-i İsmail soyundan gelenlerin “Arap el-müstaribe” gruptaki Araplar olduğunu ifade eden Dr. Şeker, amcazade olan bu iki kavmin çok eskiden beri aralarında rekabet olduğunu, İslamiyet’in gelişiyle doğan yeni medeniyette Yahudilerin rahat yaşadıklarını, 1917’de Osmanlı çöküp Ortadoğu’dan çekilince Arap-Yahudi çatışmalarının başladığını anlattı.
Dr. Şeker şöyle konuştu: “Birinci Dünya Harbi’nde İngilizlere karşı Alman silahlarıyla savaşıyorduk. Alman desteği azalınca cephelerde çökmeye başladık. Özellikle 1917’de Filistin cephesinde büyük bir dağılma yaşadık. Buradaki kumandanlarımız kuzeye doğru çekilip sonra İstanbul’a geldiler; buradan Anadolu’ya geçip Milli Mücadele’yi başlattılar ve bizim mücadelemiz Anadolu’da devam etti. Filistin’i bırakmış olduk. İngilizler Filistin’e asker çıkarıp Kudüs’e bayrak dikince Hıristiyan aleminde büyük bir coşku oluştu. Uzun zaman sonra ilk defa Kudüs’e haçlı bayrağı dikilmiş oldu. Ancak burada başlayan İngiliz idaresi ne Yahudileri ne Arapları pek memnun edebildi.
Bölgeye Yahudi göçüyle gelip yerleşen göçmenler ile yerli Arap halk arasında çatışmalar başladı. İngilizler bunu idare etmekte zorlandı. Nihayet İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere Doğu Akdeniz’in bazı yerlerinden çekilmeye başladı. Doğu Akdeniz’i ABD ile paylaşarak kontrol etmek istedi. Türkiye ve Yunanistan NATO’ya alınırken Filistin’de ABD desteğiyle İsrail devleti kuruldu; Filistin Arap devleti de kurulacaktı ama bu daimi bir probleme dönüştü.”
Gazze’deki Hıristiyanlar ve Amerikan Kilisesi
Dr. Şeker olayların tarihi hafızasıyla bugünkü seyri arasında ilişki kurarken şunları söyledi: “Amerikan Protestanların bir kanadına Evanjelikal denir. Bunlar bir kehanete inanır. Bu inanca göre ahir zamanda bütün Yahudiler Doğu Akdeniz’e toplanacak ve Filistin’e yerleşmiş olacak. Sonra hepsi Hıristiyanlığa geçecek. Böylece Hazret-i İsa’nın kehaneti gerçekleşmiş olacak. Bu Amerikan Evanjelikaller bugün hala Gazze’de bile varlar. Bir ara İngilizlerden devraldıkları bir hastaneyi kullandılar. Sonra bu hastaneyi tekrar İngiliz Kilisesi’ne bağlı Episkopallara devrettiler. ‘Müsteşfa El-ehlil Arab’ isimli bu hastane geçtiğimiz günlerde vuruldu biliyorsunuz. Burayı Anglo-Saksonlara bağlı Hıristiyan Araplar idare ediyor.
Elbette Amerikan Protestanların hepsi aynı inançta değiller. Ama Hıristiyanlar genel olarak Yahudi düşmanıdır aslında. Çünkü Hazret-i İsa’yı çarmıha gerip işkence ederek öldürdüklerine inanırlar. İslamiyet’e göre böyle bir şey olmamıştır tabii. Çarmıha gerilip öldürülen Hazret-i İsa’ya benzeyen biriydi; İsa Peygamber Allah tarafından göğe kaldırıldı.
Yahudiler, Hazret-i Sare hanımın soyundan geldiklerini söyleyip Araplara üstün olduklarını zannederler. Hazret-i İsmail’i cariye olan Hacer’in çocuğu diyerek kendilerince küçümserler. Arapları Yahudilere hizmetçi gibi görürler. Tabii bu inançları da sonradan İsrail kurulunca bugünkü güce ulaşınca ortaya çıkmıştır. Geçmişte hep Araplar ve Türklerin liderlik ettiği İslam devletlerinde himaye edilmiş yaşıyorlardı.”
“Doğu Akdeniz’deki işbirliğini birileri engelleniyor”
Dr. Şeker, Doğu Akdeniz’de jeopolitik bir rekabetin yaşandığını anlatırken şu noktalara dikkat çekti: “Doğu Akdeniz’de büyük bir zenginlik var. Bu zengin kaynakların paylaşılması gerekiyor. Bunun için işbirliği ve antlaşmalar gerekiyor. Doğu Akdeniz’deki işbirliğini birileri engelleniyor. 2018’deki Gazze olayları, 2021’deki Kudüs olayları ve nihayetinde bu son kanlı Ekim olayları hep İsrail – Türkiye arasında yakınlaşma adımı atılırken olmuştur. Buna dikkat etmek lazım.”
Dr. Şeker, İsrail-Gazze savaşıyla ilgili yapmış olduğu değerlendirmede ise “Türkiye ve bölgedeki ülkeler İsrail’de olmak üzere ne zaman bölgedeki zengin kaynaklar ve ortak menfaatler üzerinde buluşmaya başlasa hemen burada bir şiddet patlaması oluyor. Bunların çıkardığı küller ve problemler bu ülkelerin üzerine dökülüyor. İsrail’in başbakanı bu olaylardan kısa süre önce Türkiye Cumhurbaşkanı’nı ziyaret etmiş ve Türkiye ile İsrail arasında büyük bir yakın anlaşma konuşulurken bu olay başladı. 2021 yılındaki olaylara baktığımızda yine bunun benzeri var. 2021 yılında Kudüs’ü yaktılar. Fanatik Yahudiler bölgeye sokuldu, problem çıkarıldı. 2018 yılındaki Gazze olaylarına baktığımızda yine bunun benzeri bir durum var” dedi.
*İHA*